“Çevrendeki insanlara karşı dikkatli ol yoksa sonun kasetteki insan gibi olur ve bu mektubu sakla okuma yoksa pişman olursun.” bu ne demek oluyor? Çevremdeki insanlara karşı dikkatli olmazsam nasıl kasetteki insan gibi olurum? Ona ne oldu? Artık anlamakta güçlük çekiyorum, bu kadar gizemi kaldıracak bir bünyeye sahip değilim.
Sabah kalktığımda gözüm hala o kutudaydı. Ne var bu kutunun içinde? Bu soruların artık cevaplarını bulmalıyım. Kahvaltımı yaptıktan sonra koşu için hazırlanıyordum. Kapıyı açtığımda karşımda Candaş duruyordu.
-Nerde kaldın Acar? Kaç saattir seni bekliyorum.
-Bir şey mi oldu?
-Hayır sadece seninle birlikte spor yapmak istiyorum. Bir mahsuru yoksa!
-Tabii ki yok. Diyerek koşuya başladık fakat Candaş sanki bana bir şey söylemek istiyordu. Ne olabilir acaba? Bir bankta oturup parkta oynayan çocukları izlemeye ve konuşmaya başladık.
-Babamın ölümünden sonra yalnız kaldığımı düşünüyordum ama sen vardın. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum. Aslında sana söylemek istediğim bir şey var ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
Söylediklerini pür dikkat dinliyordum, ne söyleyecekti acaba? Konuşmasına devam ederken, telefonuma gizemli kişiden mesaj geldi. “Parkta güvercinlere yem veren adamda seni bir gizem daha bekliyor gerçekleri öğrenmek istiyorsan hemen oraya git.” Beni takip ediyor olabilir mi? Sanki bir labirentin içindeyim, gizemleri çözdükçe kapılar açılacak ve labirentten çıkacağım.
Ben bunları düşünürken Candaş'ın yanımda olduğunu unutmuştum.
-Acar iyi misin?
-Evet iyiyim. Bana bir şey söyleyecektin biliyorum ama sonra söylesen olur mu? Benim şimdi gitmem lazım.
Candaş'ın suratı yine düşmüştü. Gittikten sonra parka tekrar döndüm güvercinlere yem veren adam hala orda duruyordu. Yanına gittiğimde bir kağıdı bana uzattı ve güvercinlere yem vermeyi bırakıp gitti. Kağıtta "Aynalar gerçekleri yansıtır" yazıyordu. İyi ama bunun ne alakası var? diye düşünerek yürüyordum, arkamdan bir kadın sesi duyunca düşünce dünyamdan çıkıp gerçek dünyama girmiştim. Arkamı döndüğüm de tek söylediğim şey "Seeen!!" olabildi. Cennet Bahçesinden eve giderken arabasıyla üzerimi çamur yapan hanımefendi ve o günkü gibi şok olmuştum. Kendime geldiğimde konuşmaya başladık.
-O gün kendimi çok suçlu hissettim. Affedilmek için bir kahveye ısmarlasam?
-Olur diyebildim gülerek.
İleri de bir kafe de (belki sizin deyiminizle cafe) oturduk ve sohbet etmeye başladık. İsminin Begüm olduğunu öğrendim. Tuhaf olan şey ise evi benim evimin iki üç sokak ilerisinde olmasıydı. Anahtar burnumun dibindeymiş de haberim yokmuş. İyi ama bu anahtarı kolayca alabileceğim anlamına gelmezdi. Muhabbet baya ilerlemiş hava kararmaya başlamıştı. Hesabı ödedikten sonra kafeden ayrıldık.
-Saat baya geç oldu bu saatte dolmuş geçmez. İstersen bırakabilirim ama ters cevap vereceksen bu soruyu sormadım sayabilirsin.
-Bunda hayır diyemem, diyerek gülmeye başladık ve arabaya binip eve gitmeye başladık. Yüzük hala parmağında duruyordu.
-Parmağındaki ne kadar ilginç bir yüzük.
-Evet öyle, eski bir yüzük ve ailemden bana kalan tek şey.
Biraz üzülmüş gibiydi, daha fazla üzmek istemediğim için eve gidene kadar konuşmamıştım. Trafik ışıklarında beklerken ufak bir çocuğun camdan bize baktığını gördüm ve camı açmaya başladığımda çocuk
-Abi bir peçete alır mısın? Ekmek parası... diye konuşurken Begüm cümleyi yarıda kesmişti.
-Defol gitburdan pis dilenciii!!
Küçük bir çocuğa böyle bir tepki vermesi tuhaf geldi. Çocuğun mavi gözleri doldu dolacaktı.
-Hadi bana ordan iki peçete ver bakalım ufaklık.
Gözyaşlarını koluyla silip gözleri parıldayarak peçeteleri uzattı ve yola devam ettik. Vedalaştıktan sonra evime girdim ve peçeteleri cebimden çıkarırken bir kağıt düştü. Açıp baktığımda sadece "BENİ TANIDIN MI?" yazıyordu. Ne demek oluyor bu? Yoksa bu da başka bir gizem miydi?
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre