Gecenin bir yarısı yüreğindeki sızıyla yatağın başına oturmak nedir bilir misin. Ve bomboş karanlığa dalmak. Sanki içindeki acıyı tarif edermişçesine içine alıverir ya. Zifiri karanlıkla dans eden acıların...
Önce gözleri gelir aklına, bir deniz olsa da içine dalsam dediğin enginlikteki gözleri. Bakışları yüzünün her hücresine saklı kalmış gibi. Kirpikleri gelir aklına. Dünyanın tüm yükünü almış gibi yavaşça hareket edişi gelir. Bakışlarınızın birbirinize değdiği andaki tüm zamanın durması. Her gün ona ulaşabilmek için milyonlarca kilometre öteden gelirmiş gibi ona koşmaların. Ve yerçekimine inat onu her gördüğünde belirsiz bir boşluğa dalmaların...
Elleri gelir aklına. Elini tutuşu gelir. Parmak uçları elinin üstünde her gezdirişinde bir müzikalin notalarını yazdığı gelir. Elleriniz ilk birleştği an gelir. Ve sanki o an elleriniz birleştiğindeTanrı bütün günahları affer de, cennetle cehennem arasındaki köprü sizin avuçlarınız arasında kavrulurmuşcasına kaybolur ya, yalnızlıklar son bulur. Kısaca 'o' gelir aklına.
Nefes almak onunlayken daha güçlüydü sanki, ve daha gerçekçi. Uzun zamandır tanımsız hayatlar peşinde bitkisel hayattayım. Ve tanımsız kişiliklerde. Bir sabah tren garında başka bir sabah otobüs durağındayım belki de bir limanda. Ve her sabah asla kalkmayan o vapuru bekliyorum. Tek saati vardı. Geldi ve gitti. Kaçırışlarım gibi sandığım aslında bilerek gitmediğim o vapuru beklerim.
Birgün beklediğim duraklara gelirsin umuduyla her gün sadece tek sefer'i olan o vapuru bekliyorum. Gelmeyeceğini bildiğim halde. Ama olurvda gelirsen sevgili ben binlerce özürle, binlerce sevdayı birleştirdim ve valizime koydum, seni bekliyorum...
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre