Şehrimin Enkazı

Image title

Dolan gözlerimin yağmasıydı bu yazım. Olmayan hiç bir şey gibi yine olmayışını kutluyorum bugünde. Sükutun öldürücülüğünü yaşıyorum. Güçlü bir zehir gibi bana işleyişini hissediyorum. Fark ediyor musun, bilmiyorum. Günden güne ölüşümü çarpık bir tebessümle seyrediyorum.. Bir türlü iyileştiremediğim yaralarımın iltihaplanmasına engel olamıyorum. Hayatın boşluğunu tadıyorum-sigaradan da acı- Oysa insanlar ölmek için içerler. Neden içerler ki? Zaten hayat onları tek tek öldürüyor... Bugün ben,yarın sen.. Herkes tek tek ölüyor, kimse hayata direnemiyor. Kimiyse benim gibi hayallerini kendi eliyle öldürüyor, duygularına da müebbet veriyor. Ki bu bir kurtuluş mu yoksa ölümün sana yavaş yavaş işleyişi mi anlayamıyorsun. Hiç susmayan ben, bugünlerde fazlasıyla sukut konuşturuyorum. Dişlerimi kapatamayan ben,  dudaklarımı zorla yukarı kıvırtıyorum. Bencil bir insana beceriksiz bir şekilde aşık oluşumun bedellerini ödüyorum. Vazgeçişlerimin en acılı olanını yaşıyorum." Birinin bana sarılmasına ihtiyacım var." sözü şu sıralar çırpınışlarımın tek çaresiymiş gibi. Kızmıyorum, öfkelenemiyorum. Uçsuz bucaksız bir yılmışlık var içimde.. Bir iki damla kalan umudumu ellerimle boğuyorum. Kendimin katiliyim. Bir kez daha yıkılışımı seyrediyorum. Şehrimin harabelerini yeni tamir etmiştim oysa. Sonra o kız en ağır depremleriyle geldi, senin için kurduğum, yaptığım aylarca uğraştığım şeyleri yıktı ve gitti. Şimdi talan edilmiş şehrimle başbaşayım. İnan bilmiyorum, ikinci kez bir enkazın altından nasıl çıkılır, bilmiyorum. Haykırmak istiyorum,  içimin tıka basa doluluğunu gözlerimden akıtmak istiyorum. Lakin tek yaptığım köşeme gidip oturmak. Oturmak ve oturmak... Sen bilirdin, izinsiz öğrenmiştin ama bilirdin. Bildiğin halde yapman daha da çöktü üstüme..  Unutturduğun hatıralarımı zorla hatırlatman nefretimi tetikledi.. Ne saçma iş ki nefretimi her seferinde sevgim; Boğdu, boğdu, boğdu... Ben beceremem zaten birilerinden nefret etmeyi, uzun soluklu olmaz ki hiç biri.. Bırakman için söylediğim yalanlara inanışın ve doğrularımla beni yakışını tekrar tekrar izledim bugün. Çabalayışlarım, boşa çabalayışlarım, anladıklarını doğrulatma çabalayışlarım.. Boş geliyor şimdi.. İnsanlar beni asıl anlarsa anlasın, umrumda değil artık hiç biri.. Sevgiyi aradığını sanıyordum, o yüzden kendimin yamuk yumuk sevgisini sana vermeye çalıştım,olmadı. Kalbini beslemeye çalışıyordum meğerse egonu doyurmuşum. Neyse, ben bir aptalım zaten. Ve nedense ilk kez aptal olduğum için canım yanıyor. O kadar uzun zaman olmuştuki birini sevmeyeli.. Ne bileyim, iyi gelir sanmıştım. Halbuki, yıktı geçti Allah'ım, yıktı geçti.. Şehrimin enkazlarından kalan bir duvar buldum ona yaslanıyorum şimdi.. Ah hayır, Sigara içemeyecek kadar keyifsiz ve yorgunum dostum. Dilimde bir Cem Adrian şarkısı, bata çıka dönüyor:

"Ben seni çok sevdim,

 Belki zordur anlaması sessizliğimden..

 Ben seni çok sevdim,

Sen oku kelimeleri gözlerimden.." 

Zira dostum konuşmaya dahi mecalim yok. Zaten yaslandığım duvar çatlaklarından şehrinin geri kalanı gibi yıkılacak yakın zamana.. İşte o zaman gitme vaktim gelmiş olur. Aslında çoktan gelmişti ama ah işte aşk.. Gidiyorum bak, istediğin gibi gidiyorum. Olaki pek sanmıyorum ama ihtiyacın olursa bul beni, zira ben seni artık bulamam kadim dostum.. Lakin sen bul beni.. Tanıman zor olmasa gerek beni. Kaba kelimelerle içli dışlı olan bi ben varım şu koca Ankara'da... Ben memleketimin soğuk havasında üşürken, belki bir türkü çalarsın içimi ısıtan.. İşte o zaman dönüp bakarım arkama, sevdamızın en güzel iki kelimesiyle veda busesinini kondururum yanaklarına.. " Ah Karam.. "

                 Elveda...