'Acımasız Mahkemeler'

Bazen oturur düşünürüsün. Seni o acımasız mahkemelere çıkarttıklarını, acımasız insanların kararlarını aldıklarını, yanında tek avukatın, tahtan olurken oturur düşünürsün. O acımasız mahkemelerde kararlarını alıp seni yargılamaya başladıklarında deryalarda yüzdürdüğün gemin batar. Ufacık bir tahtayla kalırsın ucsuz bucaksız yargıların içinde. Elinde geldiğince o tahtaya tutunur, yargıların seni içine çekmesine izin vermemeye çalışırsın. Fakat her zaman ucsuz bucaksız yargıların içinde senin tahtanı lime lime edicek bir köpek balığı vardır. Senin kokunu alır, acımasız mahkemelere gelir ve can evinden vurur. Yani tahtandan. Çırpınırsın. Çırpınırsın çünkü bıraktığın anda yargıların en göbeğine düşeceğini bilirsin. Kulaklarında oturduğun mahalledeki çocukların seslerinin gelmesini istersin. Alt komşunun onlara bağırdığını duymak istersin. Sahile inip huzur ve dehşet içindeki dalgaların acımasız kayalara vuruşunu izlemek; hakiki dostların varsa eğer rakı içmek istersin. Yapamazsın. Çünkü o tahta gitmiştir. O köpek balığının parçaladığı tahta, kimsenin bilmediği senin asıl benliğindir. Sonra bi başına kalırsın. Kendini tekrar edip durursun. Hani alacakaranlığın çöktüğü mutsuz insanların şehrine bile güneş doğarken benim tahtama neden güneş doğmuyor dersin. Güneşten umut beklersin. Güneşe bu kadar şiir/yazı yazılmışsa bir bildikleri vardır demek ki. O güneş doğmaz olur. Gider mutsuz insaların şehrinde doğar, batar, doğar ve batar. Çünkü umudun güneşe varmadan insanlar paramparça etmiştir. Ordaki insanlar güneşin bu yönünü göremezler. Sadece güneştir onlar için. Oysaki insanlar güneşe ne umutlar bağlıyor, paramparça edileceğini bile bile. Ufak ufak karanlık gelir, güneş gider! Çırpındığın dakikalar bir bir azalır. Ama aklın hala güneştedir. Onun doğmasını bekler, doğmasına inanırsın.

Acımasız mahkemelerin insanlarıyla tek tek dans edersin. Hepsinin kaldırır tahtalarını hoş tutar, acımasızlıklarını bir süreliğine bırakmalarını sağlarsın.

Onlar için senin tahtan yoktur. Esasen onlarında tahları yoktur. Ama sen hep var olduklarına inanırsın; nasıl güneşin yargıları bir bir yakacağına inanıyorsan buna da inanırsın işte!

Seni yargılamayı bitirir kararlarını aldıklarında ellerinde kelepçe başın öne eğik çıkarsın oradan. Orası her neresiyse. Oradan çıkarken gözün acımasız insanların tahtalarını arar. Düşünürsün; acaba onlarında tahtaları vardı da bir köpek balığı gelip parçaladı mı? Onlarda mı geçti bu yollardan? O yüzden mi acımasız insalar?

Karanlık, tek bir ufacık deliği olan bir odaya bırakırlar seni. O delikten bakarsın. O ufacık ışık gözünü acıtır. Mutsuz insanların şehrine doğan güneş doğacaktır. İnanırsın. Sen hep inanırsın!

Yiğitcan Polat