Aklına Hiçbirşey Gelmeyen Adamın Hikayesi

Yazar olmak isteyen, fakat aklına hiçbir şey gelmeyen bir adam vardı. Hayatta hiçbir şeyi bu kadar arzulamamıştı. Gece yatarken bile hep bunun hayalini kurardı. Yazar olmuş, yazıları, hikayeleri, denemeleri dergilerin internet sitelerinin en çok okunan yazıları arasına girmiş, entellektüellerin katıldığı kokteyllerde birinci sınıf kadınların gözdesi haline gelmiş, İmza atmaktan kolları yorulmuş fotoğraf çektirmekten bezmiş, Yayınevlerini peşinden koşturmuştu. Hatta daha da abartıp nobel edebiyat ödülünü bile kazanmıştı. Güya; ödülden kazandığı parasıyla da dünyanın en ücra yerine insanoğlunun kurabileceği en büyük kütüphaneyi kurmuştu.

Gelgelelim ki ufku bu kadar geniş olan adamın aklına yazacak hiç ama hiçbir şey gelmiyordu. Okuduğu bir kaç kitabın konusuda hep yazar olmak isteyen ve bunu başaran insanların hayatını ele alıyordu. O da etkilenmişe benziyordu herhalde ki bu işe kalkışmıştı. Evdeki derme-çatma masaüstü bilgisayarının word dosyasını habire açıp kapıyordu. Bazı zamanlar bir kaç kelime yazarmış gibi oluyor. Ama devamını getiremiyordu, tıkanıyordu. Böyle zamanlarda bilgisayara kafes dövüşlerindeki boksörler gibi ölümcül bir yumruk indirmek isterdi. Ama bu seferde ilham perileri uğradığında elinde bu bilgisayarda olmazdı. Zaten elindeki tek varlıkta buydu neredeyse...

Yazar olmak isteyenlerin çok okuyup çok gezmesi gerektiğinin farkındaydı. Birincisini fazlasıyla yapıyor ama ikincisine maddi gücü yetmiyordu. Elinden gelse los angeles'a, parise, Berlin'e gitmek isterdi. Ama işte parasızlık ah parasızlık yakasını bırakmıyordu ki yerinden kıpırdayabilsin.

Etrafında da sıkıntısını anlatabileceği kimseler yoktu. Kim onun derdini dinlerdi ki? Herkesin ev geçindirmenin, borçlarını ödemenin, çocuklarının geleceğini düşünmenin tasasını en yoğun biçimde yaşadığı bir ortamdaydı.. Onun yazar olmak istemesinin bunların yanında hiç önem arz etmediğinin kendiside farkındaydı.
Bu yüzden sözcüklere sığınmıştı o. Sözcükler hayatının merkezinde bulunuyordu. Başka sığınacak kimi vardı ki garibin. Bir kaç Kez reddedilmiş olmanın kaçınılmaz sonu yalnızlık ve kelimeler olmuştu. Biraz da zorunlu bir yalnızlıktı onun ki. Herşeye rağmen bir parça seviyordu hayatı. Yaşamayı, güneşi, yağmuru en çok kuşları severdi Göçmen kuşları onlar gibi süzülüp görmek istediği şehirlere varmak istiyordu. Ne de olsa uçmak bedavaydı ya.!

Böylesine okyanuslar kadar engin olan ufkuna rağmen yazacak bir şeyler bulamıyordu. Belki de yazmaya değer bir şey yaşamadığından ötürü de olabilir. Sorunun ne olduğunu tam kestiremiyordu.

Bir keresinde bir kızla tanıştı o da nasıl tanışma. Filmlerde ki çarpışıp kitapların yere düşmesi cinsinden bir tanışma değildi elbette. Herkesin uyuduğu bir saatte Otobüs durağında hiçbir otobüsün gelmemesi üzerine bir başına kaldıkları tanımadığı bir kızla mecburiyetten Taksi tutmuşlar öyle tanışmışlardı. Nitekim kızın şarjı bitmese muhtemelen onun taksici çağırmasını istemez kendi arardı. Dolayısıyla aklına hiçbirşey gelmeyen adamla iki kelam konuşmazdı. 

İçi bir tuhaf olmuştu bu adamın. uzun zamandır böylesine güzel bir kızla konuşmamıştı. Zengin, yakışıklı, talihli adamların bu tür kızlarla birlikte olup onları üzmesine anlam veremiyordu. Elinden gelse o da üzerdi belkide tam emin değildi.

Yol boyunca kısa bir tanışma faslından sonra Kız indi telefon bırakmamıştı ama bir gülücük bırakmıştı. Aklına hiçbir şey gelmeyen adam belki telefon numarasını almayı başarmamıştı ama indiği yolu, sokağı, kapıyı mıh gibi aklına çakmıştı. Uğur Arslanın dediği gibi.

Bir kaç gün Kızın evden çıkmaya başladığı saatlerde oradan geçiyor sanki tesadüfen karşılaşıyorlarmış gibi selamını almayı başarıyordu. Bu arada aklına hala yazacak bişey gelmemişti.
Gel zaman git zaman kızın gönlünü kazanmayı başarmış sevgili olmuşlardı. İnsanın nefesini kesen bir güzelliğe sahipti, Her şey güzelleşmeye başlamıştı. Ama tuzaklar işte Tuzaklara dikkat etmek gerekiyordu. 

Bir sonbahar akşamı kız aklına bişey gelmeyen adamdan ayrılmak istediğini belirten bir mesaj yazmıştı. Bu dünyada ki en hazinli mesajlardan birisiydi. Ayırılık sebebi olarakta artık eskisi gibi heyecan duymadığını söylüyordu. İnsan birisi tarafından sevilmeye dursun hemen Egosuna yenik düşüyordu. Anlamıştı artık ''Sevdiğini zannedip Koşarken bir kadının ardından sonu hep aynı acıya çıkıyordu. Sonu yalnızlık olan hiçbir hikaye başlamamalıydı. Tarifsiz acılar içine girmenin ne anlamı vardı ki? İşte böyle bir talihti onunkisi bir şeyler hep ters gitmek zorundaydı sanki.. Yine reddedilmiş Yeniden terkedilmişti.

VE ARTIK YAZACAK BİR HİKAYESİ VARDI...