Beynimin içinde anlamsızca dolaşan bir ses beni etkisi altına almak için çabalıyordu adeta. Bu sefer buna izin veremezdim. Kendimi bu kadar kaybedemezdim. Ellerimi, gözlerime, sanki olanlardan kendimi korurcasına siper ettim. Bu karanlık bana daha yakın olan, benim daha yakından tanıdığım karanlıktı. Bu benim arkadaşım olan karanlıktı. Fakat anlaşılan ''O'' onu da ele geçirmişti. Çünkü cansız bedenlerin yorgun silüetleri karanlığımda dolanıyorlardı. Hepsi bir ağızdan kahkaha atıyorlardı. Kiminin kolları yoktu, kiminin bir bacağı ve kiminin de kafaları. İçimden kocaman, dünyayı sarsacak kadar güçlü bir çığlık atmak geldi. Yapamadım. Bedenim ve zihnim bana itaat etmeyi bırakmıştı anlaşılan. Sesimi duyabilecek, bana yardım edebilecek kimsecikler yoktu. ''O'' nun dışında... İstediği acıyı verdiğim zaman yine derin bir uykuya dalacaktı. Fakat bu sefer ona bırakamazdım bu oyunu! Savaşacaktım... ''O'' nun yapmamı istediği gibi. Çığlıklar kulaklarımı tırmalıyordu adeta. İncecik ses dalgaları, sahiplerinin cesetleri ile bütün dünyamı, zihnimi ele geçirmeye çalışıyorlardı. Gözlerimi açmaya çalışmıştım fakat olmuyordu! Ağlamak istiyordum fakat o da olmuyordu. Tek yapabildiğim bulunduğum yerde kıvrılmak olmuştu. Madem gözlerimi açamıyordum ben de daha sıkı kapatırdım o zaman! Hayal et! Hayal et! Hayal et; kendini, nasıl biri olduğunu hayal et:Hayalet...
Her yerim tutulmuştu.Boynumdan başlayarak tüm vücudumu saran bir ağrı vardı.Bana itaat etmekte bu kadar direnmeseydi keşke vücudum. Yavaşça yerden kalktım,gerindim.Yer ve zaman kavramlarını kaybetmişim gibi hissediyordum. Saate baktım, çıkmam gerekiyordu.Acele etmem gerekiyordu fakat yaptığım her şeyi ağır çekimde yapıyordum.Her nedense kendimi biran bir filmde bir katilin hazırlanma sahnesindeymişim gibi hissettim. Katil, hangi ölümü giyeceğini bilememişti. Kurbanının onu iyi hatırlamasını istiyordu. Elleri siyahlar üzerinde dolandı. Karar verilmişti. 'O' ve katil, siyah bir pantolon ve siyah bir tişört giyeceklerdi. Camdan havaya baktı. Yağmurluydu. Yağmuru severdi.Delilleri doğa yok ederdi. Demek ki Tanrı bugün de onunlaydı. Boynunu sağa ve sola çevirip o kıtırdama sesini duyduktan sonra katilin yüzüne sinsice bir gülümseme yerleşmişti. Ayna karşısına geçtiğinde yansımasına baktı.Gri ve kızarmış gözler... Tam da bir katile yakışabilecek bir manzara. Kurbanı kıymetini bilse iyi olur. Katil hazırdı. Kurbanı da hazırsa film başlayacaktı.
Yürümeyi her zaman çok sevmiştim.'O' ise öldürmeyi daha çok sevmişti. Aslında bu huyu olmasa en yakın ve en iyi arkdaşım olabilirdi fakat beni kötüye iten bir tarafı vardı.İtmekten ziyade zorlayan. Sahilde deniz kıyısında yürüyordum. Kayalıklara çarpan denizin sesini her zaman çok sevimişimdir. Beni sessizce çığlık atmaya teşvik ediyorlardı. Hayal dünyam genişliyordu burada. Kayalıklara oturdum. Denize olabildiğince yaklaşmak istiyordum.Ona ne kadar yakın olursam, o kadar iyi teselli edebilirim diye düşünmüşümdür her zaman. Yağmurlu bir havada ona olabildiğince yakın olduğum için ayrıca bir teşekkür borçluydu bana. Kayaların uğultusunu dinlemeye başladım. Denizin çarptıkça bana ne anlatmak istediğini kavramaya çalıştım. Bu bir müzik miydi yoksa bir anı mı? Her çarpışma bir nota mıydı yoksa o an hissedilen duygular mı? Ne de zordu bu sorular! Kendimi çelişkiye itmeyi her zaman sevmişimdir. Ama 'O' pek sevmez çelişkileri.Kesin ve keskin olan şeyler her zaman daha çok dikkatini çekmiştir.Biran aklıma çocukluğum gelmişti. Nerden nasıl geldi ya da ne çağrışım yaptı bilmiyorum ama aklıma çocukluğumdaki düşüncelerim gelmişti. Mesela cansız varlıkları her zaman canlıymış gibi hayal ederdim. Şuan şu kayalara çarpan deniz mesela. Aslında karaya çıkmak isteyen, özgürlük isteyen bir şeydi çocukken benim için. Her zaman aklımı karıştırmıştır; neden bizim "özgürlük" diye tanımladığımız ve sembollendirdiğimiz şeyler hep kaçmakta? Örneğin kuşlar her zaman özgürdür fakat hep uçarlar bir şeylerden kaçarcasına. Bazen topluca kaçarlar bazen tek tek. Ufuk çizgilerimiz mesela. Her zaman uzağımızdadırlar.Ulaşamayız onlara hiçbir zaman. Ne kadar koşsak o da hep kaçıyor bizden. Ufuk çizgisi yok olmayan ama asla ulaşamadığım bir sınır.Ben ve 'O'nun arasındaki çizgi.
Her yerde ölümü bekleyen simalar vardı.Bugün seçilmiş kişiyi bulmam gerekiyordu.Ya biri ya da hepsi. Seçenek yok kaçış da yok. Avını arayan aslan misali odaklanıyordum insanlara. Kimileri kadın kimileri çocuk kimileri de ölüme yakışsa da daha fazla kurgulayamayacağım insanlardı. Kadınlar ve çocuklar olmazdı zaten. Şu ana kadar hiçbir kurbanım kadın veya çocuk olmamıştı.Bu kuralı saf taraf koymuştu. Bana kalsa herkes ölebilirdi tabi benim kurduğum bir oyunda.Saniyelerimi alıyordu insanları elemek ve kurmak. Kiminin yüzünden adilik akıyordu kiminin yüzünden cahillik fakat benim aradığım bunlar değildi. Bu sefer oyun biraz değişecekti. Masumlar da ölebilirdi. Ben "joker" değildim sonuçta. Çılgınca, canice manzaralar gözlerimin önünde canlanıyordu fakat tek bir sorun vardı ki doğru kişiyi bulamıyordum! Daha gençken yaptığım bir yöntem geldi aklıma.Bir köşeye sinip insanları izlemek ve doğru insanı bulabilmek. Şimdi yapmam gereken onu bulabileceğim bir nokta bulmaktı ki en güzel yerler de okullar, duraklar ve otobüslerdi. Çocukluğumdan beri otobüste yolculuk yaparken arabaya binen kişilerin hayatlarını tahmin etmeye çalışmışımdır. Mesela elinde poşet olan bir adamın,çocuğuna hediye götürdüğünü hayal etmişimdir ama aslında onun içinde çocuğuna zaman ayıramayacak kadar onu meşgul edecek dosyaların olduğunu anlamam da pek zaman almamıştır. En yakın durağa doğru yol alırken dikkatsizin biri omzuma o kadar sert çarpmıştı ki! Anında dönüp boynunu kırabilecek kadar sinirlenmiştim. Bana çarpan kişiyi inceledim.Orta boylarda, hayli yapılı ve hacı-hoca sakalı olan biriydi. Yeşil ve uzun kollu bir kazak giymişti krem renkli bir pantolonun üzerine. Biran neden o olmasın diye düşündüm ve peşine takıldım. Attığı her adımda ölümüne adım adım gidiyordu ve farkında değildi. Her yeni bir kurguda boynumu kıtırdatıyordum. Artık yeni bir oyun başlıyordu ve ben bunun sevincini en tembel hücremde bile hissedebiliyordum. Ta ki onun kahverengi gözlerinin içine bakana kadar. Sadece saniyelerimi almıştı vazgeçmek. Nedenini bilemediğim bir kuvvet anında silivermişti tüm yazdıklarımı. Gözlerime bakmasıyla arkamı dönmem bir olmuştu. Eski planımı uygulamam gerekecekti anlaşılan.Yarın bitecekti bu iş ve ben derin bir uykuya dalacaktım yeniden. Sonunda da bulmuştum! Av, avcısına salına salına geliyordu.
Soğuk bir ölüm sabahıydı.Yağmur damlaları, hava akımı yüzünden buharlanmış camın yüzeyini tırmalıyordu adeta. Soğuk hava tanımadığım binlerce insanın saçlarını dağıtıyordu, kokularını karıştırıyordu.Uzun ve soğuk hayallere daldım yeniden. Asla benim olmayan hayllerim,zihnimi br çocuk parkı gibi kullanıyordu.Biryerlerde "öğretmen olmak" salıncakta sallanırken "bilim insanı olmak" kaydıraktan kayıyordu mesela." Zengin bir insan olmak" ile "mutlu olmak" tahtirevalli de oyun oynamaya çılışıyorlardı ve " zengin olmak" yukarıdaydı yüzü asık bir şekilde.Ben onları izlerken; parkın en ücra köşesine saklanmış,sırtına kırmızı bir pelerin geçirmiş olan "insan olmak" ise gizliden gizliye hepsini izliyordu yüzünde asık bir ifade ile. Kumdan kale yapıyordu parkın tam ortasında " çocuk olmak".Elinde uçurtmasıyla gökyüzünü karanlığa hapis ediyordu "savcı olmak".Ve koskoca parkın etrafında küçücük bisiletiyle tur atıyordu yüzünde kimseye yakıştıramadığı alaycı bir ifade ile "ben olmak".
Ah şu yağmur damlaları... Beni bu güzel rüyadan uyandırmak istercesine daha da sert tırmalıyordu camı.Ve yıldızları bile saklayamayan gece kim bilir hangi çığlıkları örtbas ediyordu hain bir gülüşle.Camın yüzeyinde yansıyan bana baktım.Kısacık ve dağılmış saçlarım yine asiliğini koruyordu. Gri ve kızaran gözlerin isyankarlığından söz etmiyorum bile.Elimdeki kahvemden bir yudum daha aldım yorucu bir gece ve yorucu bir ölüm beni bekliyordu. Sözde kendimle savaşacaktım! Aslında 'O'nunla savaşacaktım değil mi?! Nerde... Yine kazanmıştı! Ama bu sefer son olacaktı artık uslanmayı öğrenmesi gerekiyordu. Yansımama baktığımda boynumda beliren ize baktım. Bugünki kurbanıma süprizini hazırlarken olmuştu. İş kazası. Kahvemden son bir yudum daha aldım ve henüz yeni aldığım aslında almak zorunda bırakıldığım kitabın yanına koydum kupamı. Ah şu okumadan yazan kesim yok mu?! onların hepsini topa tutmak gerekiyor da neyse. Bu kızı da bir ilk listemde, daha sonra öldürürüm artık. Cahil cühela dengesiz, ergenist, empoze edilmiş hayal dünyasını insanlara kakalamaya çalışan kumarbaz!
Saçlarına aklar düşmüş orta yaşlı ve belki de kırkını geçmiş bir adam.Elleri, ayakları ve hatta gözleri bile bağlı bir şekilde ölümü bekliyordu sessizce. Her ne kadar gözleri bağlı olsa da karanlık bir odanın tam ortasında oturuyordu.O kadar cesedin arasında,ölümün kokusu arasında korku nedir bilememişti en cahil tarafı.Sesler...Hissedebildiği tek şeydi.Kalbine saplanan derin sancı bile,hızlı çarpmasını ve sesin karanlığı delip geçmesini engelleyememişti.Zihnindeki hayalleri gözlerinin önünde canlanıyordu adeta. O koşuyor, uçurtma uçuruyor,bisiklet sürüyor,çok sevdiği hayvanlarını izliyor, dizine yatmış olan kızının kısa kumral saçlarını okşayabiliyor, omzuna yaslanmış eşinin başından öpüyordu. Kendini hayal dünyasına o kadar çok kaptırmıştı ki, daha nice ölümlere şahit olmuş kapının aralandığını ve ölümün geldiğini duymamıştı.Adım sesleri... Düzenliydi, güçlüydü ve kararlıydı. Aşikardı ki onu öldürmek için geliyordu.Adımlar tam önünde durdu.İnce bir ses ona bütün gerçeği fısıldamıştı sanki, aynı yalnız başına ölmeyeceği gibi.Sesin sahibi yeni kurbanına bakarak hangi aydınlığın bu karanlığa boğulacağını merak etti kararsızca. Karşısında oturan elleri bağlı, hayalleri kelepçelenmiş " şehrin zarif ihaneti"ne baktı.Saçlarına düşen aklar yaşını tahmin etmeye yardımcı oluyordu. Yüzündeki çizgiler ise hayatın onu ne kadar yorduğunun kanıtıydı.Hayat herkesi yoruyordu bir şekilde.Zenginler dışında bilmezdipek kimse hamakta bir bardak şarap içmenin keyfini.Fakirler dışında bilmezdi pek kimse akşam aç yatmayı, fazla acıkmamak için de erken yatmayı.Hayat yoruyordu herkesi bir şekilde.Kimi koşuyordu da kazanamıyordu kimi ise elleri cebinde yürüyordu kazanıyordu.
Karşımda duran yorgun adama baktım.Korktuğunu hisedebiliyordum. Kalp atışlarının sesini , dengesizliğini duyabiliyordum.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre