Kar rengi küp şekerlerin karşımda bir koloni gibi durması hafızamla olan arkadaşlığımı canlandırıyor. Beş, altı, yedi yaşları diliminin günleri geliyor aklıma. Hayatın pespembe değil, bembeyaz olduğu saliseler, dakikalar, saatler ziyaret ediyor vücudumun patronunu. Oyun kelimesinin kendini bile kandıramayacak kadar temiz olduğu sıcak anılar canlanıyor göz bebeklerimin önünde. Paylaşmanın insana verilmiş büyük bir nimet olduğunu öğretiyordu bizlere, kaybetsen bile yüzüne güzel bir gamzenin gülmesini söylüyordu bize, herkes için iyiyi, güzelliği, temin etmeyi anlatıyordu bize. On altı, on yedi, on sekizli zamanlı dilimlerin içinde meyveli bir pasta gibi dilimlenmeye başlıyor insan. Saliseler, dakikalar, saatlerin değil her kavramın değiştiği olgusunda dilimleniyor insan. İşte bu küp şekerler ve en sevdiği hariç. Kar gibi parlayan küpler ile gözümün dansındayım. Ayaklar, eller, kalpler, kirpikler, gözler ahengin rüzgârıyla uyumlu kelimesini bir daha yazıyorlar. Bu işi de çok iyi yapıyorlar doğrusu. Her şey güzel de... Bir virgül eksik be kardeşim? Küçük bir matematik eksik. Ufak bir imla hatası var. Ne olabilir eksik olan bu virgül, matematik? Ahengin rüzgârı adı altında koşuşturuyorum, yürüyorum, duruyorum bazen sadece dona kalıp bakıyorum beynin koridorları arasında. Önümden etkisinin bile ayrıldıktan sonra hissettiren bir hatırlatma geçiyor. Küçük bir anımsama yeterli oluyor. Doğru! Ezgisi, tınısı, bestesi yok bu dansın. Eee ne de olsa kambersiz düğün olmaz demişler ya. Kıpkırmızı rengiyle, kendine özgü bardağıyla, sıcacık tadıyla çaysız dans mı olurmuş. Hayatımızın farklı dilimlerinde ne kadar gezer isek gezelim her zaman değişimi bile kendini unutturacak bir ikili kırmızı ile beyazın buluşması. Derken, demliğin kaynadığını göstermesiyle –Hadi gari! Diyerek sofraya çınlayan çay kaşıklarının da katılmasıyla kocaman bir aileyle oturmak bu ikiliyi içimize almaya yetiyor doğrusu. Tabi, çay olurda muhabbeti olmaz mı? İnsanlığın sahip olduğu güzel bir değer söz. Harflerin, kelimelerin, cümlelerin, virgüllerin, ünlemlerin, noktaların filmi. Muhabbetin, samimiyeti, çayın sıcaklığı ve şekerin tadıyla serpilir güzel kalplere. Yüreklere ekilen tatlar gözlerin perdesine gösterime giriyordu. Herkesin perdesi oldukça samimiydi ancak biri hariç. Herkesin vizyonda filmi var ancak onu gösterim programında göremiyordum.
Gözlerimi hemen Rıdvan’a çevirerek –Rıdvan! Buğlem nerede? Rıdvan benden gözlerini kaçırarak –Lavaboda! Diyerek bir an önce git mesajını veriyordu. Sofranın tadını bir kenara bırakarak küçük saliselerin oynadığı bir ince çizgide lavabonun karşısında bekliyordum, önümde bir anda bavullu bir kızı görüyorum. Kalbimin daha hızlı çarpmasına sebep oluyordu bu içeriğine bile anlam veremediğim denklem. Boğazımdan yırtılarak çıkan bir sesle –Nereye gidiyorsun? Kıpkırmızı olmuş gözleriyle –Eve! Yutkunmamın bile yavaşladığı bir süreçte korktuğum kelimeyi sunuyordum önüne –Neden? Onun cevabı sadece yanımdan ayrılmak istemesi oldu. Beni kenara çekerek gitmek üzereyken korkak bir sesle –Dur! Dedim yaşlı gözleriyle üç saniye bakarak konuşmamı istiyordu soruyordum –Neden? Sorumu bir kez daha soruyordum. Gözlerini gözlerimden kaçırarak sorma artık diyordu. Bir kez daha soruyordum –Neden? Bir kez daha –Neden? Bir kez daha –Neden? –Yeter diyerek bağırıyordu kafenin duvarları adasında. –Teyzem vefat etti. Kalbimin bir an olsun duraksadığını hissettim. Ölüm, hayatın bir parçası. Hakkın takdir-i ilahisi. Zor yutkunduktan sonra –Niye söylemedin? Diyerek baktım kıpkırmızı merceklere. Yaşlı gözlerle –Üzülme diye söylemedim. Bir haftadır uğraştığım yarın sunacağım kelimelerin düetini ceketimin cebinden çıkardığım mavi renkli mektupla uzatıyordum. Sırılsıklam kirpikleriyle okuyordu satırları tek tek
Bugün seninle tanışmamızın yeni bir salisesi
Gri hayatımın gökkuşağı olduğunun yeni bir dakikası
Sevgisizliğimin içinde sevginin egemenliğinin yeni bir saatin
Nişanlılığımızın yeni bir günü
Amaçsızlıklarımın bitişinin her yeni ayı
Bana her yeni salisemin amacı olmaya
Benimle bir damla gözyaşını paylaşmaya var mısın?
Damlaların birer birer mavi kâğıda dökülüşüyle birlikte hıçkırarak ağlamaların ardında bir tek sözcük duyuyordum –EVET!
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre