Yalnızlığın şafağında
Dertler sandığından yalnızlığı kuşandım yine,
Hüznümü giydim sırtıma...
Ne kadar acı verici ve ne kadar sancılı bilemezsiniz.
Yalnızlığı sürdüm yine üzerime,
Nereye gidersem gideyim, hep arkamda gölge.
Yalnızlık şimşek gibi çaktığında,
Yağmur taneleri tokat gibi çarpar yüzüme.
Sığınacak bir dal ararım, korkarım.
Ne zaman tek kalıp kendi nefesimi işitsem,
Arkamda belirir,
İçime işler,
Derinden bir offf çekerim,
Anlarım ki yalnızlık çöktü üzerime.
Kapılar çalmaz, telefonlar susar,
Sadece bozuk musluktan akan bir kaç damlayla yankılanırken ev,
Bir kez daha anlarım, bu yalnızlığın ayak sesleri.
Bazen işitmem, duymam da, kafamın içine o kadar hızlı dolar ki...
Zihnimde canlanır,
Karşıma oturur ve hatta sert sert bakar.
Sokak lambalarına dalar bazen gözlerim.
Sönmeden önceki son çırpınışları...
Kendimi görürüm,
Tabi bir de onu...
Yalnızlığını görürüm ve çaresizliğini.
Sönmez içimdeki ateş, söndüremezler de.
Kader derim bazen,
Bazense efkarımda boğulurum.
Ve bazen yalnızlıkla demlenirken bedenim, ruhum.
Bazense göz yaşlarım da bulurum teselliyi.
Zaman geçtikçe suskunlaşan kişiliğim,
Saçlarıma yağan tane tane kar,
Yılların rüzgarıyla eskiyen bedenim,
Ve kat kat artan özlemimle,
Yolun sonuna geldiğime inanıyorum...
Ve biliyorum ki bu yolun sonunda, yalnızlık artık beni bırakacak.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre