Şimdi sana bunları yazanı merak edip hiç okumadan yazının sonunda ki isme mi bakacaksın yoksa okudukça zaten biraz tanıdığın bu adamı kurduğu cümlelerinden mi çıkartacaksın merak ediyorum. Temennim kafanda oluşması muhtemel olan önyargının gecikmesi adına arkadaki isme hemen bakmaman yönünde ama gene benim elimde olmayan bir durum var ve seni elimde tutamadığım gibi şu anda ki senide yönlendiremiyorum. Sonu bu şekilde çaresizlikle biten olumsuz cümleleri son yıllarımda daha çok kurduğumun farkına varmam aslında senin sesini duymamaya başlamamla aynı zamanlara denk geldi. Aslında yokluğun varlığından daha görünür oldu hayatımda ve ben her ne kadar yokluğunu sevmesem de görünürlüğün devam ediyor yaşantımda.
Yıllardır kâğıtlara kalemlerimle yazılar karaladım. Bazen de karaladıklarım yazıya dönüştü kimilerinin gözünde. Beğenilip takdir edilmeyi çokta beklemedim tanımadığım okuyanlarımın zihninde ve ilk defa beğenilsem de beğenilmesem de anlam bulmasını bekleyeceğim bir yazı yazıyorum birisine. Sana yazıyorum. Hep o istediğin, bir kere de benim için bir şeyler yaz dediğin o yazıyı sanırım bu şekilde karalıyorum.
Ne kadar oldu ışıklar kapandığından beri farkında değilim tam olarak. Sadece bu karanlığın uzun sürdüğünün farkındayım ve her geçen an yıllardır karanlıktan korkmadığını söyleyen benim aslında korkarak ne kadar da yalancı biri olduğumu anlamama neden oluyor. Sanırım ışıklar kapandığından beri sesleri de kesildi hayatın ya da ben duymuyorum artık ne en güzellerini ne de en beynimi tırmalayanlarını. Sessizlik zihninin içinden geçen her olguyu objektif olarak algılamana fırsat tanıyan en güvenilir adammış meğer. Neden sessizliği adam olarak nitelendirdiğime gelirsem sanırım hiçbir kadının bu kadar sessiz olamayacağına inanıyorum. Her ne kadar uzun süren senin bu sessizliğinden çıldırmak üzere olsam da. Zaman geçiyor ve kokusuzluk, tatsızlık gibi yaşamsal bağlılık kaynaklarımı da ışıkların kapanmasıyla beraber kaybettiğimi düşünüyorum. Elimde kalan ve artık tek yapabildiğim düşünmek oluyor sadece.
Sana ulaşamadığım andan beri beraberinde kaybettiklerim sadece algılarım olmadı aslında. Benim için en kötü olanı inancımda oluşan çöküntülerdi ve insanın kendine olan güveninde psikolojik olarak turnikelerde dönmesi gerçekten berbatmış. Güçlü olduğuna inanan Gulliver’in daha ilk macerasında yerle bir olması gibiydi benim seninle olan hayallerim. Ne kadar kendime inanıp güvensem de bilmediğim bir hayatın içine dalmak, bende yüzme bilmeyen bir çocuğun ilk defa denizle olan mücadelesindeki korkuya benzer hisler uyandırmıştı. Oluşan gelip geçici bu muhtemel çekincelerin yanında benimde saçma sıkıntılı hallerim birleşince bu noktaya geldik. Gerçi nedenleri ve gelinen noktaya göre bir takım bahaneleri konuşmak için yazmıyorum sana bu yazıyı. Öyle bir amacım olsa bunca sabırsızlıkla yaratılmış olan ben bu kadar beklemezdim herhâlde.
Kendimi tanıyamadığımdan mı yoksa hala beklenmedik harici ruhsal psikozlara mı maruz kaldığımdan içinde bu kadar çok herhâlde kelimesi geçen cümleler kuruyorum bilmiyorum. Sen ne haldesin hiç bilmiyorum. Bu satırları okuyor musun yoksa kimden geldiğini bildiğin bu yazıyı korktuğum önyargıların nedeniyle okumadan yırttın mı bilmiyorum. Aslında zaman geçtikçe kaybolan algılarımla bana kalan düşüncelerimin birikiminde hiçbir şey bilmediğimi anlıyorum.
Yorgun günlerimin arkasındaki aydınlığın bir gün geleceğine inanarak yaşayan bir adam kıvamında olağan rutinliğimle geçiriyorum bu günlerde zamanımı. Ya da artık benim rutin kavramımın, içinde yaşadığım kalabalığa göre çoktan değiştiği inancı mı oluşması gerekiyor zihnimde bunu da bilmiyorum. Bilinenlerle bilinmezlerimin arasında kalmanın bile benim için monotonluğa dönüştüğü zamanlardan nefret ediyorum sadece. Sanki dün kaldığım yerden devam edercesine yazdıklarımdan bugünüme geldiğimde ilerleyen düşmanımın bana yalnızlık korkusunu daha sık hatırlattığını anlıyorum. İçimden neden yoksun yanımda diyebileceğim birisi kalmadıysa ya da artık her bunalım masasında bana eşlik edenler gibi birilerini zihinsel mezem yapıp anılarımla içemiyorsam ve her bu duruma kalktığımda milleti özenip kafam karışıyorsa birçok ruhla birçok bedenle ben mi yalnızım yoksa mahkûm muyum artık etrafıma ördüğüm bu pislik duvarından kurtulamamaya sorusu kulaklarımda çınlıyor. Günahlarımın çok olduğu düşüncesi beni ne kadar alışılagelmiş benliğimin dışına iten bir fikir olsa da sen her aklıma geldiğinde hayatın kendini nötrlediğine inanıp aslında içinde bulduğum kalabalık yalnızlığımın haklı nedenini buluyorum sırf kendimi rahatlatmak adına. İstemiyorum kendi sorularıma kendimce haklı nedenler bulmayı ve sorunlu biri olduğuma inanıp kusursuzu aramaktan vazgeçmeyi gerçekten hiç olmamak kadar çok arzuluyorum.
Kabul ettim. Tarafından dile getirilmiş olan ve benim bu güne kadar kabul etmediğim bütün olumsuzluklarımı kabul ettim. Sende anlattığım durumumun geç kalınmış bir kabul olarak algılanmaması için yapacağım ne var bilmiyorum. Ama umutsuzca yazılmış cümleler kurmadım sana. Tam tersine uzun yıllar sonra bu sayfaları sakladığın yerden çıkarıp beni bu cümlelerle kandırmıştın dediğin günün hayalini kurarak karaladım bunları. Ben hala hayatımda son ana dek senin olacağına inanarak yaşıyorum.
Yakışıklı sevgi cümleleri kurmaktansa içimdeki değişimi, seni nasıl gördüğümü, gerçekleşmesini umduğum beklentilerimi kendimce anlattım sana. Çok seviyorum seni hala ve özlüyorum çocukluğumu özlediğim gibi. Seni ruhumla yaşayıp bedenimle hissedeceğim kalan ömrümün günlerini bekliyorum.
İçinde bulunduğum sessiz karanlıkta güzel gözlerine dalıp seni öptüğümü düşünüyorum ve ıslak dudaklarını hissediyorum. Şimdi sende gözlerini kapat ve sadece hisset.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre