Sokaklarda kirlenip eve gelince anne azarı yemekti 90'larda çocukluk. Mutluluktu,oyundu,küsüp hemen barışmaktı... Bizim zamanımızda yoktu öyle bilgisayar, telefon, tablet. Ekranların yüzüne değil, arkadaşlarımızın yüzüne bakardık. Ama hep gülerdik. Bazen düşen bir arkadaşımıza bazen de yaptığımız şakalara gülerdik. Top oynardık mesela tek kale maçlar yapılırdı. Topa bir vururduk ağacın tepesinde kalırdı. Hemen bir kavga başlardı, aramızdan bir suçlu bulmaya çalışırdık ve topu almaya gönderirdik. Oyun biterdi ve biz su gibi terlerdik.
Kumdan, topraktan, taşlardan evler yapardık hatta bazen kendi evimizin mimarı olurduk o meşhur 'Ağaç Ev'lerimizle; çizilen, kanayan ellerin acısını hissetmeden planı bize ait olan bize göre kusursuz ağaç evler yapardık.
Mahallelerden çocuk sesi eksik olmazdı. Oyuna öyle dalardık ki akşam olduğunu farketmezdik taki akşam ezanı okunana kadar. Tek zaman kuralı buydu çünkü ezan okunur okunmaz evde olmalıydık. Yoksa yerdik annemizden terlikleri. O zamanlar çocuk psikolojisi mi vardı? Kim düşünür 'Terlik yemek çocuğu etkiler mi? Yok bağırsam dersleri düşer mi ?' öyle kasmazdılar kendilerini biraz daha rahattık şimdilere göre hem onlar hem de biz.
Ölen kuşlarımızın arkasından ağlardık hatta onları gömerdik bile küçücük kuşun değeri başkaydı bizde o zamanlar. Hayvanları çok severdik korkmazdık o zamanlar örümcekten, kaplumbağadan, balıktan, kurbağadan, kediden, tavuktan. Beslerdik, hemen de sahiplenirdik. O yüzden belki de hala merhametliyiz şimdiki nesile göre.
Okullarımızın odunlarını biz taşırdık sıra yapar elden ele geçerek sınıftaki sobanın yanına ulaşırdı. Sahiplenmiştik okulumuzu kimse çocuğumu niye çalıştırıyorsun diyerek gelmezdi okula. Çünkü okul sadece öğretim değildi eğitmekti aynı zamanda hayata karşı.
Kimse pamuklara sarıp büyütmedi, mikrop kaparsın diye evlere hapsetmedi bizi. O yüzdendir belki kolay kolay hastalanmamamız. Çocukken bağışıklık kazanmışız. Arkadaş çevremiz şimdiki sosyal medyadaki kadar çok olmasa da gerçek dostluklarımız vardı az ve özdü. Hala görüşebildiğimiz ve 90'lara hasret duyduğumuz arkadaşlarımız oldu. Bağlarımızı koparmadığımız kolay kolay arkadaşlıktan çıkarmadığımız.
Şu anki gibi her gün başka şeyler giymezdik renkleri uyar mı uymaz mı, altına hangi ayakkabı giymek istediğimiz sorulmazdı bize. Annem ne isterse onu giydirirdi. Bayramlarda yeni kıyafetler, ayakkabılar alınırdı. Öyle çarşıdan da değil pazardan... Kaybolmaktan korktuğumuz yerdi pazar; çok büyük gelirdi küçücük vücudumuza göre. Annelerimizin elinden tutup bi o yana bi bu yana giderdik. Aynı yerden kaç kere geçmişimdir kim bilir. Çerezcilerin önünden geçerken bir iki tane kimse görmeden atardık ağzımıza; çocuktuk işte canımız çekerdi.
Misafirliklere gitmek istemesek de zorla götürürlerdi oradaki çoçuklarla bir türlü anlaşamazdık. Tam eve gidecekken oyuna başlardık işte orda tadı damağımızda kalırdı. Biraz daha oturun diye yalvarırdık babalarımıza.
Masumduk işte saftık. Şaka yapardık ama kandırmazdık arkadaşımızı üzmek için. Başta da dedim ya mutluyduk her şeyimiz gerçekti. Üzüntümüz, gülüşümüz, acımız... Şanslıydım çocuk olmanın verdiği bütün güzellikleri yaşamıştım 90'larda. O yüzden şu an biriktirdiğim bir sürü anım var çocukluğuma dair.
Bu yazıya 21 yorum yapıldı.
Kaleminize sağlık...
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre