İnsan dünyaya geldiği andan itibaren çileli hayatın dehlizlerinde kendisini yalnızlığa mahkum eder. Mesela Behçet Necatigil'in bir şiirinde şu mısra çok hoşuma gitmişti. Mısra da şöyle yazıyordu:
"Yılların çarmıhında vücudumu günler taşa tuttu"
İnsan kesinlikle kendisini hapsettiği dehlizde çürümeye mecbur kalıyor ve böylece çile çekmeye mecbur kalan insanın vücudu o dehlizde taş olurken sonrasında ise çilekeşlik yüzünden taş olan vücudu irili ufaklı dökülmeye başlıyor. İşte insanın kendini yalnızlığa mahkum etmenin altında yatan en önemli faktör; düşünceleri bir örümcek ağı gibi beynini ele geçirmesidir.
Dünyada insan sevgi olmadan yaşayamaz. Yalnızlığa çekilmenin neticelerinden birisi de sevmektir. Dünyada sevmek gibi bir kutsal kelimeden başka ne vardır sizce?Seviyorum diyorsunuz, karşınızdaki bayan umursamaz tavır takındığı halde tek taraflı aşkla yaşamaya boyun eğiyorsunuz. Sonra tek taraflı aşkın yelkenine kapılıp alabora olmamak için sadece o kızı düşünerek kanlı damar yollarında yüzmeye çalışıyorsunuz. Olmaz böyle. Kendinizi bir kişiye karanlığa çekilerek onun hayaline hükümdarlık etmeyin! Kendi hayatınızı mahvediyorsunuz. O kızın yaşamıysa güzelliklerle dolu. O kız bir de seni mi düşünecek! Rüyanda görürsün. Yaşam ona güzelliği sunmuşken o tadını çıkartıyor. Sense halen onu düşünmeye devam ediyorsan bu yazımı burada okumayı bırak! Kendine yalnızlığında sor bakalım:" Dünyada insan neden sadece ve sadece sevmek için düşüne düşüne o küçücük beynini irili ufaklı döksün ki?"
Aslında ilk sevgi ve ilk aşk daima yüreği şiirlerin güzel kelimeleriyle dolup taşan annenin nazik parmak uçlarıyla başımızı okşamasıyla başlar. Bu yüzden annenin sevgisi, şaheser duygusu olmasa, insan sevgisinin hiçbir zaman bir aşk için emeği olmaz. Çünkü bizi yetiştiren annemiz olduğundan dolayı ilk sevgi burada gerçekleşir. Annelik duygusu, sevmek denilen kelimeye nakşedilmiş bütün duyguların topluca birbirine tutturmak adına oluşturulmuş bir bağdır.
Bir günlük aşkın emeği derken burada şunu kastetmek istemiştim. "İnsan dünyaya geldiğinde ailesinden belli bir zaman diliminden sonra uzaklaşacak ve artık yaşamda kendi ayaklarının üstünde durmaya çalışacaktır. Tabiri caizse ayakları yere iyi basması gerekecek iyi! Önce bir meslek edinecek ve mesleğini edindikten birkaç yıl sonra da maddi durumu el verdiğinde hayatın ilerleyen basamaklarında illaki evlenecektir. Onun içindir ki;erkek ve bayan birbirine karşı nazik davrandığı zaman yıllar süren evliliklerinde de hiçbir sorun çıkmaz. Diyelim elli yıl evli olan bir çiftten biri hastalandı. Öncelikle Allah korusun tabi ki de! Fakat bu hastalanan çiftten biri bayan ya da erkek olabilir. Bunlar hasta olduğunda ömür boyu birbirlerine bakarlarsa işte bu benim kişisel görüşüme göre değerli okuyucular, işte bu sevda
"Bir Günlük Aşkın Emeğidir."
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre