Din Kültürü öğretmeninin peruk takmak zorunda kaldığı devlet okullarında yetiştik biz.
Düşüncelerimiz önümüzde oturan sınıfın en çalışkan kızıyla aynıydı. O ne söylese biz de düşüncesine katılıyorduk. Çünkü farklı bi düşünce söylesek ya millete komik, saçma gelir değer verilmezdi ya da nasıl böyle farklı düşünebilirsin der gibi bakışlara mâruz kalırdık.
Enteresan hocalarımız da vardı bizim , bilgi dağarcığı anlayamadığım sekilde mükemmel olduğunu düşündüğüm. Mesala trafik dersine bizim müdür girerdi ortaokulda. İlkokulda da din kültürü dersine resimci girerdi. Ama bildiğim kadarıyla dinle resmin arası o kadar iyi değildi. Heralde hocamız çocuğuna istediği hediyeyi almak için haftalık fazladan derslere girmek zorunda kalıyordu. Çünkü başka anlam veremiyordum bu duruma.
Lisede de hocamız dönem ödevi olarak herkese bir kitap vermişti okuyup özetini getirin diye. Bana da tarzını ve uslûbunu hiç sevmedigim Halide Edip Adıvar'ın "Ateşten Gömlek" kitabını vermişti. Ben zaten o an bittim. Okurken işkence çektigim nâdir eserlerden. Ama özetini çıkarıp vermiştim.
Liseden sonra girdiğim Askeri Okulda ise farklı düşünen insan yoktu sanki. Ya da ben görmedim. Çünkü anlatılan herşey doğru olarak kabul ediliyor ve farklı düşündüğün zaman yanlış anlaşılmaktan ve sicilinin bozularak okuldan atılma korkusuyla sessiz kalıp okulun kütüphanesindeki en sâkin köşesinde geçiriyordun artık okulun kalan yıllarını. Ama ilginçtir sistemine karşı olduğum okulu 86 sicil puanıyla bitiriyordum :)
Ama iyi ki bir üniversitede Tarih veya İlâhiyat bölümü okumamışım. Çünkü içinde gereksiz, abartılı ve yalan-yanlış bilgiler dolu olan iki bölümdü bunlar bana göre.
Ama eğitim-öğretim sürem boyunca en mutlu olduğum an heralde ilkokulda sevdiğim kızın suluğumdam su içmesiydi.
Çocukluk işte.. :)
Yazım bitti Sayın Müfredat dersten çıkabilir miyim artık?... ;)
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre