Nedense her andan bir mutsuzluk çıkarma gibi bir huyumuz var. Yazık ki hep bir isyan, bir hüzünlü hal hakim üzerimizde. Somurtkanlığa alışmış çehrelerimiz, güzellikleri örtbas etmişiz.. Olağanlıklar, sıradanlıklar getirmiş bizi bu hale. Kural koyucular, "Sonbahar hüzündür, kış ölümdür." demiş, baştan çizmiş sınırlarımızı. Her an her şeyi doğru yapmaya olan telaşımız yüzünden bu hale gelmişiz. Oysa atladığımız önemli bir husus var.
Her şeyden önce bilmeliyiz ki, bu dünya mükemmellikler dünyası değildir. Tek bir insanın bulunduğu yerde dahi hata olması olasıyken, milyonların arasında kusursuzluğa odaklanmak, kendi içimizdeki büyük kusurların habercisidir.
Bu türlü halimize etken biraz da çevre aslında. bir sınavdan 90 aldığı için sevinçle eve gelen bir çocuğun annesine bunu söyleyince "Neden 100 alamadın?" sorusuyla karsılaştığındaki ruh halini tahmin edebiliyor musunuz? Kendini hep yetersiz görür. "Zaten ben ne yapsam mükemmel olamam." düşüncesi döner durur beyninde ve işe yaramaz hisseder kendini. Hem kendine, hem çevreye güveni azalır. Yani aslında sadece çocuğunun iyiliğini isteyen anne, hem ona, hem çevresine büyük zararlar verir.
Neden mi anlattım bunu? Bir düşünün, o annenin yaptığı, olumlu olanları görmezden gelip olumsuzluklara takılarak çocuğunu yargılamasıydı. Yani bunca zaman alışageldiği o mükemmelliyetçi tavır, sadece kendine değil, birçok insana zarar verdi. Bunu kendi hayatımıza uyarlarsak aslında o anneyle olan ortak yanımızın da farkına varırız. Biz de aynısını yapmıyor muyuz? Örneğin soğuk algınlığı geçiriyoruz ve birkaç gün boyunca baş ağrımız eksik olmayacak.. "Ne olurdu sanki şimdi herkes gibi düzgünce işimi yapabilseydim." diye söylenmeye başlarız hemen. Ya da ayağımız takıldı düştük.. "Ne kadar da dikkatsiz bir insanım, önüme baksam ya!" diye kendimize kızarız bu kez. Oysa düşünmeyiz kiminin takılıp düşebilecek bir ayağı bile olmadığını. Kiminin düzgünce yapabilecek bir işi bile olmadığını hesap etmeyiz o an. Suçlamaya odaklanırız sadece. Üstelik kimi suçladığımızın bir önemi de yoktur: kendimizi, çevremizi ya da bazen kaderimizi..
Durup düşünmek gerekiyor aslında. Bunca keşmekeşin arasında -zordur ama- yüreğinin sesini dinlemesi gerekiyor insanın. Kendi kendine konuşması gerekiyor; doğru olanı bulup doğru şekilde düşünebilmesi için.
Ne dersiniz, bugüne kadar koşuşturmalarla harcadığımız ömrümüzü bugünden sonra güzelleştirmeye? Yolda yürürken, pek çok kez biz farkında bile değilken, kafamızda bin bir türlü planlar kurarken, bize bakıp gülümseyerek selam veren insanlara misliyle karşılık vermeye ne dersiniz? Var mısınız olumsuz bir olay karşısında, ondan ayrı gerçekleşen olumlu bir şeyi hatırımıza getirerek gülüp geçmeye? Sırf nefes alabildiğimiz için şükretmeye; her an, her insana karşı iyiliği görev bellemeye; en güzel makyaj olan tebessümü yüzümüzden eksik etmemeye var mısınız?
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre