Bizim Satıcı

Satıcılar, arabalarıyla mallarını sergilemek için pazar yerine gelirler. Bunlardan bir tanesi var ki çoğu kez dikkatimi çekerdi. Birgün yine arabasıyla gelmiş, dört ayaklı masanın üzerine arabasından aldığı malları sergiliyordu. Diğer kimi gezer satıcılar basitçe yapılmış el arabalarıyla onun etrafında dolaşıp duruyorlar. Bu el arabalarının içerisinde sıra sıra meyveler ve sebzeler dizili. Halbuki bizim satıcı öyle çürüyen, bozulan şeyler satmıyor. Onun sayıca bol ve çeşitli eşyaların bulunduğu sergisi sanki gezici bir pazar yerini andırıyordu.

Şimdi de eşyalarını düzenliyor. Eski bir alışkanlıkla, getirdiklerini gayet rahat, büyük bir ustalıkla çabucak diziveriyordu. Serginin sonundaki ipe tutturulmuş bir kaç manto askısıyla, kenarları işlemeli bazı kadın giyisisi var. Bizim satıcı şu anda bu giyisilerin arkasında gizlenmiş öylece beklemekte. Belki de gelecek alıcıların dikkatini bu şekilde çekiyor .

Tam bu sırada kadın alıcılar akın etmeye başlarlar. Yiyecek sepetlerini büyük bir titizlikle ve düşünerek doldurma endişesi var hepsinde. Kadın müşteriler hiç sesini çıkarmayan, göz ucuyla geleni gideni izleyen satıcının önünden geçerken yavaşlarlar. Biri yaklaşır, daha yakından izlemek için eşyalardan birine eliyle dokunur. Tam o sırada bizim satıcı ortaya çıkar. Dört mevsim satıcısından daha az samimi, çerçiden daha az çığırtkandır. Fakat her ikisinden de daha yetkili ve daha etkili konuşmaktadır. Serginin görünüşü alışveriş yaparken insana güven veriyor. Zira yarıya kadar açılmış buluzun altında görünen kravat en doğru şekliyle bağlanmıştır. Bazı zorlukların sergide ustaca çözümlendiği bir sergiydi bu. Ev kadınlarının önemsemediği bir çok eşyalar o şekilde dizilmişti ki önemli imiş gibi geliyordu insana. Kısa süre sonra serginin etrafı kalabalıklaşır. Bu satıcının sabır ve otoritesine insan hayran kalmaktadır. Kendi kendine bir takım ilginç sorular sorar, yanıtlar verir. Yün sarma makinesini eline alır ilkel olanlarıyla karşılaştırır, bir takım sonuçlara varır. Sonra diğer makinaları alır. Söker takar ve tekrar çalışacak duruma getirir, çalıştırır. Öyle bir çalışma gösterir ki herkes ondan bir türlü ayrılamaz. Bu arada çalışma devam etmektedir.

Zaman ilerler, büyük bir özenle kurduğu sergiyi yavaş yavaş toplamaya başlar. Arabasının raflarına, çekmecelerine götüreceği bunca eşyayı yerleştiriken ambalaj yapıyormuş gibi gelir insana. İşlerin nasıl gittiğini soran arkadaşlarının sorusuna; “Aşağı yukarı hepsini sattım.” diye cevap verir. Meydanı geçer ve kahveye dek gider. Kahvenin yanı başında bulunan lokantaya uğrar. Orada hafif bir yemek yer biraz da soda içer. Az sonra masanın başında şişesini boşaltıp bıyıklarını silen bir kahraman gibi durur.