Emir işten zar zor izin almıştı o gün hayatı boyunca yaşamadığı tarifsiz bir mutluluk vardı içerisinde. Akrep kovalarken yelkovanı saat 15:30 olmuştu çoktan. Çıktı işten ve ağır ağır batmaya yön tutan güneşe karşı yürümeye başladı. İçi sanki sığmıyordu içine. Heyecanını bastırsın diye bir sigara yaktı, paketide yeni almıştı belki Esma’da içer diye. Yolda giderken bir yandan hızlı hızlı sigarasını içiyor bir yandan da söze nasıl başlayacağını, nasıl konuşacağını, ne konuşacağını düşünüyordu. Hatta o kadar dalmıştı ki sözleştikleri kafenin önünden geçerken Esma’nın sesiyle kendine gelmişti.
-Emir, nereye böyle. Dedi Esma.
Uzun zaman olmuştu ismini duymayalı o sesten, bi anda duraksadı, etrafına bakındı, şaşırmıştı. Arkasındaydı Esma. Onu gördü yanına koşarak gitmek istiyordu fakat ayaklarında ki mecalsiz titreyiş buna engel oluyordu. Elinde ki bitmiş sigara izmaritini yere attı ve Esma’ya doğru gitti.
-Neredeyse geçip gidecektin. Unuttunmu yoksa burada buluşacağımızı. Dedi Esma.
-Yok… unuturmuyum hiç. Diyebildi Emir.
Ağır adımlarla kafeden içeriye doğru girdiler. Emir’in hayaliydi Esma’yla bu kafenin alt katında köşede duran masaya oturup onunla sohbet edebilmek, -öyle de yaptı-. Oturmalarının ilk beş dakikası Emir’in Esma’nın gözlerine dalgın dalgın bakmasıyla geçti. Bu sessizlik garsonun gelmesiyle bozuldu. İki çay söylediler biri açık diye altını çizdi Emir.
-Cemal Süreya’ya da ilgiliyiz. Dedi Esma.
-Evet dedi Emir, çok severim şiirlerini. Sana giden yollar kapalı’yı ayrı severim.
-Evet biliyorum o şiirini. Dedi Esma.
Emir o kadar heyecanlıydı ki sanki yolda gelirken düşündüğü o kadar cümle uçup gitmişti aklından. Çaylar geldi, Emir’in gözleri hemen sigarasını aramaya başladı. Paketinden bir sigara çıkardı Esma’ya uzattı.
-Hayır, ben almayayım şimdi. Dedi Esma.
Emir, lütfen kırma beni der gibi bir bakışla tekrar uzattı sigarayı. Esma’da aldı ve sigaralarını yaktılar. Emir, hep bunu hayal ederdi, her içtiği sigarada Esma’nın hayalini görürdü ama şimdi sigarasından tüten dumanın arkasında gerçekten Esma vardı. Emir bu durumun da verdiği cesaretle kendini topladı ve istemsizce dudaklarından Esma kelimesi çıkıverdi.
-Efendim. Dedi Esma. Emir titrek bir bakışla konuşmaya başladı.
-Bilmiyorum, görüşmeyeli hayatına kim yada kimler girdi, yahut bu kişi yada kişilerle ne yaşadın. Şimdi ve bundan önceki tüm hayatımda seni düşündüm, seninle yeniden konuşabilmenin hayalini kurdum hep. Gördüğüm her insanda seni bulmaya çalıştım, gittiğim her mekanda seni aradım. Seni hep hayatımın merkezine koydum, adeta sen benden habersiz beni yönettin. Ben, senin yokluğunda hep kaleme ve kâğıda sığındım. Seni yazmadan duramaz oldum. Esma ben… Dedi Emir ve ortaya bir sessizlik çökmüştü.
-Evet sen… dedi Esma.
-Ben, seni unutamadım Esma… Dedi Emir ve yeni sonuna geldiği sigarasıyla bir diğerini daha yaktı. Sanki teselli buluyordu bu sigaralarda.
Esma derin bir iç çektikten sonra çayından bir yudum aldı ve sözlerine başladı.
-Geçenlerde bir söz duydum, o sözde ''Yaşam defterini doldururken geri dönüp bir sayfasını koparamazsınız, bir yerini silemezsiniz; olsa olsa sona varmadan sayfayı çevirebilirsiniz.'' diyordu. Yani anlayacağın Emir yaşananlar ve yaşanacaklar kaderden öteye gidemez ve yaşananları değiştiremeyiz, yok sayamayız.
Emir, ince bir tebessümle;
-Evet çok güzel bir söz yaşananları asla değiştiremeyiz haklısın, ama bende sana diyorum ki sona gelmeden, o son sayfayı birlikte açalım, birlikte dolduralım o sayfayı. Dedi.
Esma başını aşağıya eğerek, belli belirsiz bir sesle;
-Buna hazır olduğumu sanmıyorum ve sana bişey sormak istiyorum. Senin on yıldır başka birine açamadığın o sayfayı, benim dört ay gibi bir sürede açabilmem mümkün mü? Dedi ve başka bişey demeden masadan kalktı. Aceleyle çantasını toplayıp oradan uzaklaştı.
Emir, neye uğradığını şaşırmış, her zaman ki yaptığı şeyi yine yaptı. Dışarıda ki rüzgar uğultusuna karışan saatin tıkırtısını dinlemeye başladı.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre