Olmaması gereken şeyler vardı. Kabullenme hastalığına tutulmuşlara yapılmaması gereken şeyler. Yazıktı onlara çünkü. Zedelenmiş ruhlarını kendi başlarına tamir etmeye çalışmışlarsa da becerememişlerdi onlar. Suskunluk ahmak bir uyuşturucu olmuştu onlar için. Çözüm bulamadıklarında, güçsüz hissettikleri her anda sarıldıkları ahmak bir uyuşturucu. Üzücüydü ki kendilerini güçlü hissettikleri anları hepiniz toplanıp mumla arasınız bulabilir miydiniz merak konusuydu. Aslında bir tutam kıymete bakardı farkındalığınız, onlara karşı hissettiğiniz pir parça samimiyete. Ama bundan yoksun olmanın kolaylığına kapılmış umursamayış hastalığına yakalanmıştınız siz de. Evet, güçlü hissettikleri zamanları mumla arasanız bulamazdınız belki ama sorun bu değildi, siz aramazdınız. Hiç aramadınız. Onlar zavallılıklarını kabul etmeyerek güçsüzlüklerini gizlemekte o kadar ustaydılar ki, umursamazlığınızla beraber bu yetenekleri derin bir bağ kurdu. Bağ gittikçe güçlendi, onlara daha çok yazık oldu, size de yazıklar olsundu.
Sonra onlardan biri, büyük bir yanılgıya düştü, hem de nasıl bir yanılgı. Öyle umut mumları yaktı ki etrafında, beceriksizliği daha da aydınlandı. Umutları arttıkça ışıl ışıl oldu her taraf. Bu kötüydü, çünkü güzellikler doğurmayacaktı bu umutlar, vaktini buldukları an defolup gideceklerdi ve zifiri karanlık öyle ansızın çökecekti ki, sersemleyecekti o. Bunca zamanın loşluğunu terk edip parıldayarak hata yaptığını anlayıp şaşkınlığını atamadığı anda gelecekti karanlık ve siz gülecektiniz. Aydınlıkta gördüğünüz içine ucuz minnetler sığdırılmış umutlar değildi çünkü sizin, aptallıktı. Bu yüzden iyi değildi aydınlık. Ama o bunu loşluğunu dahi kaybedince anladı.
Bir kereliğine denemek istemişti, dizi neden kanıyor sorsundu, ne bileyim boğazı neden ağrıyordu merak etsindi. Önceden kendinin gülünç bulduğu ne varsa umut adı altında önüne koyuvermişti düşünmeden, belki kelimesinin vaatlerine kapılmıştı. Duygularını saklamada ustalaştığını iddia eden bir beceriksize dönüşmesi an meselesiyken o bunu fark etmemişti. Tüm bunlara sizden sadece birinin sebep olması çok acıydı, ama siz yine farkında değildiniz.
O aslında birçok aşamayı geçmişti, kabullenişlerinin getirdiği aşağılık duygudan kurtulma çalışmaları yapmıştı. Değersiz olduğunu düşünmekten yakasını kurtarması senelerini almıştı. O senelere de yazık ki, biri tarafından yerle bir edilmeleri sadece birkaç dakika sürdü. Bu sefer kabulleniş çok ağır gelmişti ayrıca, suskunluksa çocuk oyuncağı. Çünkü kelimeleri çalınmış gibiydi. O, harf yığınlarını aramıyordu da, anlamsız birkaç iç çekiş tatmin ediyordu onu. Bir şeyleri normalleştirmeyi hala öğrenememesi sizin suçunuzdu ama yine farkında değildiniz, bundan sonra da ikna edemezdiniz. Ufak, kibar bir kelimenin doğallığını anlatamasanız da ona, şaşkınlığıyla dalga geçebilirdiniz. Sonra o susardı. O an susmak kabullenmekti ve şimdiye kadar öyle de kalmıştı. Öncesinde çok konuşmuştu aslında, sadece siz duymamıştınız. Havada asılı kalan ve onun duygularının yükünü taşıyamayan kelimeler yere düştüğünde de toplamasına yardım etmemiştiniz. O zamanlar toplamak günlerini almıştı ve bir yerden sonra hiç konuşmamayı seçmişti o da. Kendini yormasına ne gerek vardı değil mi? İşte buydu, kendisini düşünmesi gereken yerlerin bile ayırdında değildi. Tam da bu yüzden hak ediyordu zavallı denmesini. Ama olmasındı. Zavallılık ağırdı. Onun korkutucu yorgunluğunu baksanız hemen anlardınız. Bakmadınız.
O şimdi parçalarını toplamaya çalışırken, ağlanacak durumuna ağlamayı bile unutmuşken, nasıl olmuşsa olmuş, bir şekilde umursamazlıktan çıkıvermiştiniz. Zaten büyük aşk o zavallının güçlülük oyunuyla sizin umursamazlığınız arasındaydı. Biriniz oyunu bitirmişti ve siz bir anda seyirci koltuklarına oturmaya başlamıştınız. Biten oyunu izlemek için kuyruklar oluşturmuştunuz. Bencilliğiniz ve samimiyetsizliğiniz el eleydi. Tüm iğrençliğiniz açıkça ortadaydı, ışık sizin üzerinizdeydi çünkü şimdi. Sadece sahne karanlıktı, zifiri karanlık. O da oradaydı. Biten gösteriyi hiçbiriniz izlememişti, fakat alkışlamaya başlamak için sabırsızlanıyordunuz. Bir dahası olmayacaktı belki bu gösterinin, ihtişamdan yoksun sahnenin el yapımı hüznünü omuzlarına bindirdiğiniz silik oyuncunun dermanı kalmamıştı, işte dizlerinin üzerindeydi şimdi. Kendisi bile farkında olmadan başını bir sağa bir sola çeviriyordu, irkilmeleri olağanlaşmıştı. Bir yıkıma daha kucak açmaya ne niyeti ne mecali vardı. Titreyerek kalktı ve tıknaz hareketlerle sahneden çekildi. Kat izinden dahi sakındığınız gösteri biletlerinin zengin ettiği biriniz de aranızdaydı. Alkışlamaya başladığınızda o henüz ayrılmıştı sahneden. Eğer duysaydı, görseydi o anlam verilemez tavrınızı, belki de yıkımının öldürücülüğü artardı. Belki de artmazdı. Bu sizin yine umurunuzda değildi, zaten bu kez o da sizi duymadı.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre