Hissetmek

Şuan saat sabahın dördü. Masanın başında, elimde defter ve kalem kendi duvarlarımdan atlayıp kendime ulaşmaya çalışıyorum. Hislerimi içimdeki karanlık tarafın en ücra köşesine öyle bir fırlatmışım ki kendimi bulamıyorum. Ne hissettiğimi bilemiyorum mesela. Mutlu muyum yoksa mutsuz muyum bilmiyorum. Üzgün müyüm, kırgın mıyım, bilmiyorum. Ağlıyorum mesela bazen. Ama bir şey hissettiğimden değil, rahatlamak için. İnsanlar neden ağlar? Ya da neden ağlamazlar? Mesela bazıları ağlamanın zayıflık olduğunu düşünür. Sanır ki ağlarsam güçsüz olurum, güçsüz görünürüm. Ben hiçbir zaman bu fikre kapılmadım. Ağladıkça rahatladım. Ağladıkça daha güçlü oldum. Zaten neden gülmeye, sevinmeye bu kadar kıymet verirken ağlamanın değerini bilmiyoruz, ağlayan birini gördüğümüzde üzülüyoruz? Ben ağlayan birini gördüğümde bir miktar sevinirim aslında. Çünkü ağlamayı bilen, üzülmeyi bilen biri sevmeyi de bilir. Vicdanı bilir. Ağlamak ve gülmek ayrılmaz bir ikilidir aslında. Ne bileyim, mesela ağlamak ve gülmek, Türkan Şoray ve Kadir İnanır’dır, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’dır. Aşık Veysel ve sazıdır mesela. Ayıramayız ki ikisini birbirinden. Göz ardı edemeyiz. Demek istediğim hissetmek lazım. İyi veya kötü hissetmek lazım. Yaşayabilmek için, devam edebilmek için hissetmek lazım. Gerekirse sabahın dördünde ağlamak lazım.

18 Eylül 2014 

04.15