Deneme

Kalbimizde ince bir delik var. Akar oradan ince bir sızı.. Bu Rab'den uzak kalışın sebebi. Bir aşk, bir arkadaşlık değil; sonsuzluk ummanından kaçışımızdı bu. Bir eksiklik çekiyorduk ve bunu yalnızlığa yaftalıyorduk. Her kurduğumuz hayal olmayınca, umduğumuz şey gerçekleşmeyince, bir 'Of' çekiyor, yalnızlığa sövüyorduk. Bunun yanlışlığı hep kafamı karıştırırdı ama yine de ben de bu kervanın içerisindeydim. Oysa her insan bir parça yalnızdır, tektir ve teklik, yalnızlık yaratanın özelliklerinden biridir. Ben yalnızsam yahut teksem onun bir parçasını taşıyorum demektir. O zaman neden şikayet edeyim ki? Mesela İhlas suresinde de geçer ve çoğumuz az çok biliriz " Allah, tektir. Eşi ve benzeri yoktur." Bu ayetin Dünya'ya aksettirilişine baktığımızda, özellikle insanlara - kabul, çoğumuzun eli, kolu var ya kişilik? - Hepimiz kendimize göreyiz ve tekiz. Hepimizin davranışları, huyları kısaca karakteri farklı. Bu noktadan bakıldığı zaman "tek" olmanın, kendine özgü olmanın neresi yanlış, kötü? Neden, bir başkasını kendime kopyalayayım. 

Kendimiz olmalıyız,kendimiz gibi davranmalıyız ama şunu da unutmamak gerek: Kendimizde bir yanlışlık varsa yahut eksiklik bunu da düzeltmekle sorumluyuz. Bu eksikliğimizi, hatalarımızı kusur olarak görmek de yanlış. İnsanız ve her insanın hataları vardır. Kendine bile söyleyemediği yada ufacık bir şey, farketmez. Önemli olan şu ki bunları sahiplenmek ve kendimizi affetmek. Kendimizi affetmek dedim çünkü biraz etrafımızı incelediğimizde bile farkedeceksiniz ki, kendilerini affedemeyen insanlar; kendilerine,başkalarına ve başka şeylere karşı "Merhamet" duygularını yitirirler. Kendi hayatlarını çekilmez kıldıkları gibi başkalarınınkini de zehreylerler. 

Kendini,vicdanını dinlemek, pişman olmak ve affetmek. Allah'ın en sevdiği şeylerdendi. Nacizane benim görüşüm, davranışım şu olur: Haklı olsam dahi af dilerim başka deyişle özür dilerim sadece Allah sevdiği için. Doğru yaptığım bir şey için bile pişman olurum neden daha iyisini yapmadım diye. 

Pişmanlığa bakış açısını değiştirmek lazım. Pişmanlık, tevbenin başlangıcıdır. Bir nevi tevbe etmektir ki " Allah, tevbe edenleri sever." cümlesiyle anlatmak istediğimi özetlemiş olurum sanırsam. Hani şu düşünce hakimdir ve kıssalarda da geçer: Tevbe, merhamet imanın bir parçasıdır. Ben bu cümleyi doğru olarak düşündüğümden merhamet ve pişmanlık duygusu olan insanları yanımda tutmak için çabalarım.

Mesela merhamet, her annede vardır. Bir kuş, bir aslan, bir insan.. Anne bu kadar merhametli olmasaydı babadan çok sevilir miydi? Ya da daha kapsamlı ele alırsak hâşâ Allah'ın merhameti olmasaydı, ne su ne toprak ne insan var olabilir miydi? Bizler ki en şerefli varlıklar olarak, hayvanlardan dahi daha az şükretmemize rağmen, Rab bizden ne yağmurunu, ne güneşini bize sunmaktan vazgeçmiyor. Çoğu kez yediğimiz yemeğin arkasından bile "Elhamdulillah" demiyoruz. Bu kadar bencilliğimize ve pişkinliğimize rağmen bizi nimetlerinin içinde yüzdürüyor. 

Haketmiyoruz, hiç haketmiyoruz. Ne bir insanın acısını içimizde hissediyoruz- hissedenlere de bilip bilmeden laf atıyoruz - ne de 24 saatin sadece 1'ini alan, imanın direği olan, ilk sorgulanacak ibadeti "Namaz"ı kılmıyoruz. Hatta dediğim gibi bir "Elhamdulillah" ı bile çok görüyoruz, unutuyoruz. Düşünmemiz gereken şu "Peki ya Allah'ın merhameti olmasaydı?"

Çok şükredelim, çok pişmanlık çekelim, çok affedelim. Belki bizi kullanırlar -ki ben hep kullanıldım- ama hiç bir şey kaybetmeyiz, kaybetsek bile kazandıklarımızın yanında azımsanacak bile değeri olmaz. Çok pişman olan, çok af dileyen, affeden, çok merhametli olan kullardan olmak dileğiyle..