Belki biraz geciktim, biliyorum... Yazmadan ölmek istemedim.
Sevgili babam, babacım.
Öyle başlıyordu sanırım mektuplar. Öncelikle öylesine özledim ki seni bu duyguları anlatabilecek cümlelerin olduğundan şüpheliyim. Acısıyla tatlısıyla güzel günlerimiz olduğuna inanıyorum. İnanıyorum çünkü benim çocukluk hayatım boyunca güzel geçtiğine inandığım bir günüm bile yok! Abartıyorum belkide, bilmiyorum. Çocuk hafızamda biriken anılara bakıyorum da güzel geçirdiğimiz bir zaman dilimini bulamıyorum.
-Hatalıysam düzelt lütfen.-
Aklıma ilk beni okuldan aldığın gün geliyor mesela, kapının önünde her zamanki beyaz gömleğin ve üstüne attığın yırtık süveter vardı. Altında da sana bol gelen kumaş pantolonun... O gün beni karşılamaya gelişin yetmezmiş gibi bir de beni okulda aldın. Kızgınlığım henüz geçmediğini bildiğin halde ertesi gün beni sanayide çalışan Bilal amcanın yanına aldın. O gün annem sefer tasına yemek değil sorumluluk koymuştu. Haşlanmış patatesi yedikten sonra anladım hayatın ne kadar çirkef ve acı dolu olduğunu... Her gün dayak yedim baba, Bir günü bile geçirmeden... Annem üzülüp ağlamasın diye tek başıma yıkanmayı öğrendim, senin gözünde aldığım haftalık vardı. Hiçbir zaman sormadın 'nasılsın' diye. Gözlerinde hep aldığım harçlıklarım vardı... Bak işte yine gözlerimden bir damla firar etti...
Ne zaman büyüdüm baba biliyor musun? Hatırlar mısın bilmem, gecenin bir yarısıydı ve susadığım için yataktan kalkmıştım. İlk defa yanımda uzanan kardeşlerimin açılan üstlerini örttüm. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Mutfağa doğru ilerlerken tavanda koşuşan fareler o gün ilk defa beni korkutmamıştı. Salonda annemi gördüm ve dizinde senin uzandığını, daha doğrusu ağladığını. Gözlerini annemin dizlerine yummuş bir vaziyette görmüştüm sizi. Hıçkırıkların boş olan salonda yankılanmıştı. Taşıdığın sorumluluklardan bahsediyordun, annem de seninle ağlayıp saçlarını okşuyordu. Yapabildiği tek şey buydu. Geçirdiği kazadan sonra hiç konuşamamıştı zaten, o gün de konuşabilmesini beklemiyordum. Kapının önünde olduğumu fark edince yüzündeki yaşları sildi ve bana gülümsedi ama sen halen ağlıyordun. İşte o gün büyüdüm baba ve senden artık hiç para istemedim, kardeşlerime gizliden ben harçlık verdim. İşe koşarak gittim ve yediğim dayaklar artık bana daha iyi gelmeye başladı...
Sonraları sen göçüp gidince bu diyarlardan, yemin ettim ezilmemeye ve ezdirmemeye, senden kalan mirasım olan anneme ve kardeşlerime baktım. Senin gidişine dayanamadı sonraları annem ve peşinden geldi biliyorsun zaten...
Şimdilerde üç torun sahibi oldum baba. Kucağımdan inmiyor keratalar. Senden kalan miraslar arasında böbrek yetmezliği de varmış. Diyalize bağlıyım şimdilerde ama çok yaşamam biliyorum. Karşılıklı hiçbir zaman konuşmadıklarımızı şimdilerde sana yazıyorum.
Özür dilerim baba, hiçbir zaman sana yanında olduğumu hissettirmediğim için, sana sarılmadığım için ve gözlerine doya doya bakamadığım için. Mezarındaki çiçekleri temizlemediğim için ve bir fatiha okuyamadığım için, yüreğim dayanmıyor babam yoksa her duamda varsın...
Affet beni baba ve seni sevdiğimi unutma.
Babalar günün kutlu olsun.
Yaramaz oğlun.
Bu yazıya 8 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre