Kırık bir şarap kadehi siliyorum. Ayten'i ağırlıyor; ikramlar servis ediyorum. Ayten'in İtalyan şarabıyla dolduruyorum kadehleri. Ayten'in dudakları şarapla lekeleniyor. Ayten, kırmızı saten mendilini çıkarıp yavaşça dokunduruyor dudaklarına. Ansızın kadehi ahşap zigona bırakıyor. Siyah Malta derisi çantasından eski bir defter çıkarıyor Ayten. Ben bu genç kadının satırlarını dinlerken öyle heyecanlanıyorum ki sanki mürekkebi dilleniveriyor Ayten'in:
Gel hayran olduğum adam gel...
Gel de düşlerimde sevdiğim gibi seveyim seni.
Gel de moda sahilindeki seyyar satıcıdan aldığım broşumu göstereyim.
Parıl parıl parlamaz elbet, ilk takan Ayten değildir belki...
Gel saçlarımı omzuma atıp tak göğsüme.
Gel ama düşlerimdeki bakışlarınla büyüle gözlerimi alamayım.
Aşık olsun bu Ayten, divane olsun; şuracıktaki dostuna anlatsın şarabını yudumlarken.
Dudaklarım dudaklarına hapis düşerdi...
Gel, tez yaşat mahkûmiyeti.
Gel fısılda kulağıma diyeceğini.
Ben bırakırım elimden kalemi, unuturum memleket meselelerini, vazgeçerim davamdan; heyhat.
Ben dostuma seni anlatayım şarabımı yudumlarken.
Gel gözlerine efsunlanayım, gözlerimi mükafatlandırayım.
Tutku dolu zamanlara, akrebe yelkovan kovalatayım şarabım bitmeden.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre