Gülümseyin!

Biraz düşünelim. Hepimizin ne çok sıkıntısı var değil mi? Üniversiteyi kazansam bitecek sıkıntılarım. Ama dur bak bir mezun olayım o zaman rahatım. İş buldum mu deme keyfime. Şu askerlik de çıksın bir aradan. Evleneyim rahatlayacağım. Çocuğuma iyi bir gelecek vereyim tamamdır. Emekli olduğumda her şey güzel olacak... Yaşıyor olduğumuz hayattan memnun olamadan tamamlıyoruz ömrümüzü. Tatmin olmaz bir şekilde daha iyisini arıyoruz hayatımız boyunca. Sevdiğimiz dizi bitince bile mutsuz oluyoruz. "Of" lafı düşmüyor ağzımızdan. Yüzümüz, çatılı kaşların bıraktığı kırışıklıklarla dolu. Televizyonda bir şehit haberine ya da Suriye'deki bir mahalleye düşen bombaya film izler gibi bakıyoruz. Eğer sunucu biraz duygulu konuşmuş ve arkaya da ağır bir müzik konmuşsa belki bir günlüğüne şükrediyoruz yaşadığımız hayata. Fakat genelde kanal değişince gerçekleri düşünmeyi bırakıyoruz yeniden.

Sınavımız kötü geçmiş, belki bütünlemeye kalacağız. Kaşlar çatılmış, ağız kenetli. Eve dönüş yolunda hayata lanetler yağdırarak yürüyoruz. Çıplak ayaklı, üzerinde ince bir tişörtü olan dört beş yaşlarındaki dilenci çocuk takılıyor peşimize. "Nereden çıktı bu şimdi? Başımda o kadar dert varken seninle mi uğraşacağım ben!" Hiç sorgulamıyoruz, o yaştaki bir çocuğun neden sıcak yuvasında oyuncaklarıyla oynamak varken soğukta para dilendiğini. Montumuzun kapüşonunu geçirerek adımlarımızı hızlandırıyoruz. "Soğuktan nefret ediyorum. Her şey bana karşı bugün!" Dilenci çocuğun çıplak ayakları da dikkatimizi çekmemişti büyük ihtimalle. Telefonumuzun titremesiyle düşüncelerimizden sıyrılıyoruz. Annemiz nerede kaldığımızı merak etmiş. "Bana çocuk gibi davranmalarından nefret ediyorum!" O çocuğun yetim ve öksüz olduğunu da bilmiyorduk zaten. İşin garibi o küçük çocuk başını okşayan sıcak bir el için bile dünyalarını verecekken biz, her şeye sahipken bile mutsuzuz.

Her gün erken kalktığımız için söylenmekten güneş doğarkenki mükemmel manzarayı göremedik. İnsanların hayatını kıskanmaktan dostluğu yaşayamadık. Ailemizle kavga etmekten bir babanın varlığının bile güven verdiğini bilemedik. Tek kişilik ve maddiyat odaklı yaşamaya devam ettiğimizden de mutlu olamadık. Gelişen imkanlara ve zenginleşen bir toplum olmamıza rağmen intihar oranlarındaki artış da bunun ispatı belki de. Velhasılıkelam böyle çirkin bir devirde kurtuluş yolu var mı ya da varsa o yola nasıl ulaşırız bilemem ama ben işe gülümsemeyi öğrenerek başlayacağımdan eminim.