Hayatımızda bir kere bile olsa yemek programlarını veya şık giyinme programlarını izlemişizdir. Fark ettiyseniz hepsi de özellikle yemek programlarında, masada kürdan yok diyerek birbirlerini yerden yere vuran, müthiş medeni, modern olmayı yalayıp yutmuş, dünyanın en asil insanlarıdır. Neymiş efendim “Niye limonu elinle sıkıyorsun yemek görgüsü diye bir şey var efendi biraz saygılı olun lütfen” , “Her iddiasına varım babaannem gelse senden daha güzel giyinir. Varoş seni” ya da “Maalesef beyefendi sizden elektrik alamadım” gibi içi tamamen boş olan beyinlerden çıkan sözleri, cümleleri duymaktayız. Yok işte, hanımefendinin iştahı kaçmış, çok berbat giyinmiş de çıplak kalmış. Sanki ülkede tek aç kalan, çıplak kalan senmişsin gibi... Bunun nedeni bence; o çok yakın dediğimiz dost ülkelerin bizi içten içe sömürmesinden başka bir durum değildir. Özellikle konuşma tarzları tamamıyla batı yozmasının tıpa tıp aynısıdır. Tabi bu aşağılık, vurdum duymaz, özenti insanlar; zamanında ecdadının günde sadece bir öğün -bayat ekmek- yediklerini, milli mücadele döneminde ellerinde ki bütün malzemeleri vatanın kurtulması için feda ettiklerini, ninelerinin, dedelerinin zor zamanlarda günlerce aç yatıp susuz kalktıklarını, o şanlı askerin cephelerde açlıktan öldüğünü, Sakarya’da 90 bin askerin -40 derecede ince elbiselerle soğuktan donup şehit düştüklerini nerden bilsin…
Nedir bu medeniyet dediğiniz arkadaş? İnsanın insanı kendi çıkarları için gömmesi mi yoksa oturduğun evin, kullandığın arabanın değerinin milyonları aşması mı? Halbuki medeniyet bu olmadı, olmayacakta… Birileri her yönden aklımızın içine girip bizi yönetmeyi çok iyi bir şekilde başarabiliyor. Buna nasıl izin verebiliyoruz ki? Bir tarafta kaymak tabaka zenginliğine zenginlik katıp, insanlara kendi ideolojilerini aşılıyor, diğer taraftan yoksul olan milletim kodaman kodaman adamların altında gitgide daha da kötüye gidiyor.
Televizyonda çeşitli muhabirlerin insanlara sordukları sorulara bakıyorum da ağlanacak halimize gülüyoruz resmen. Muhabirin; “Efendim, İstiklal Marşımız kaç mısradan oluşuyor biliyor musunuz?” sorusuna bizimkinin verdiği cevap; “Herhalde üç mısra olması lazım” oluyor. Milli şairimizin adını, Cumhuriyetimizin hangi tarihte kurulduğunu, Cumhurbaşkanının ismini ve kendi tarihini bilmeyen insanlarımız var. Son moda kurbağa dili konuşan, halimizden sürekli yakınan, bütün yeniliklerin elimizde olmasını isteyen, elimizdekilerin değerini bilemeyip hep daha fazlasını isteyen tuhaf bir toplum haline geldik. Evet belki ülke büyümemiz o kadar çok ve kararlı değil fakat kendi benliğini unutup başkaları gibi yaşayan, boynunu sürekli batıya dönen, fikir ayrılıklarının hat safhada olduğu, kardeşin kardeşi vurduğu bir millet olma yolunda çok büyük ve emin adımlarla gittiğimiz şüphesiz doğrudur.
Her geçen yıl ekonomimiz büyüyor, ülke olarak çok daha iyi yerlere geliyoruz, dünya bizi her dakika daha iyi tanıyor gibi laflara kanmayalım. Belki gerçekten de bunları yapıyor olabiliriz ama bir yandan da kültürümüzden, benliğimizden, tarihimizden gittikçe uzaklaşıyoruz. Ülkenin bir tarafı medeniyetin doruğunu yaşarken, şehirlerini gökdelenlerle süslerken diğer tarafı sırf kültürlerini, benliklerini, geleneklerini korudukları için geri kalmış, gelişememiş ve seslerini duyuramadıkları için dağa çıkmış maalesef ki devlete düşman kesilmiş bir vaziyette. Yazık bize ki ne hallere düştük…
Ben ne yazık ki ülkenin halini aydınlık göremiyorum, benliğine sahip gençler olmadığı sürece… Belki yazdıklarımı beğenmedin. Belki ne kadar yanlış düşündüğümü içinden hakaret ederek söyledin. Canın sağ olsun. Allahaısmarladık.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre