Hiçliğin katransiyahı gölgesinde bedenim hapis. Ölüm de siyah, gördüğüm de.. Önümde gömdüğüm eski sayfalar. Söneceğim bir yıldız gibi yokluğun gümüşi evreninden kayıp ve kayıp evreninden yaşamın bütün acı evrelerine; katiliyle yüzleşen bir kurban gibi, urganım boynumda, öleceğim..
Dünyaya neden geldiğimi inanın bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğinide.. Tek bildiğim, "Içimde susmak bilmeyen bir ses olduğu için yazıyorum*". Yazıyorum çünkü başka çarem yok. Bu dünyada yazmaktan daha üstün bir ses olmadığı için yazıyorum.. Düşünce yığınlarımın arasındaki dahiyane fikirlerimi kağıtlara çiziyorum. Yazdığım her yazı ile yaşamanın imkansızlığını hissediyorum.
Dünyaya neden geldiğimi inanın bilmiyorum. Saçma bir yer. Acının varlığı ihtimali bile yaşamamak için yeterli bir sebep iken, ne diye yaşayıp durur insanlar? Acının ve kıyımın elçiliğini yapmak dışında ne işe yararlar ki? Bir meleği bile , gözyaşlarına aldırmadan zehirler insan. Onların tek umursadığı yaş; bir köşede bedenine kilit vurulup sessizce ölümü bekleyen, acılar içerisinde kıvranan o kadının gözlerinden akan yaştır. Hiçbir şey olmamışcasına karşına geçip, ilahi bir bakış atarlar. Arkalarından güneş vurdukça, gölgeleri yüzüne daha bi anlamlı vurur kadının. Böbürlendikçe böbürlenen bir zalim. Ufak bir gülümseme atıp, elinde bir maske, çekip gider.. Işte tam da bu yüzden "Insanlarla uzun süre yaşayamıyorum. Sonsuzluğun payından bana biraz yalnızlık gerek*"
Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır: "Bunca mutsuzluğu ve bu üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?*" Buraya ne yapmaya gönderildik asla bilemeyeceğim ama mutlu olmaya gönderilmediğimiz apaçık. Mutluluk negatiftir, acılar ise pozitif. Mutluluk geçici hazlardan ibarettir ama acılar hiç olmadığı kadar gerçektir ve hayat boyu sızlatır yürekleri. Kalıcı olan acılardır. O halde acısız bir hayat hedefimiz olmalı. Bununsa tek yolu iyi olana koşmamaktır. Iyinin peşine giden her daim yanılır. "Yola çıkan her ahmak fikirleri olduğunu düşünür. Şansın peşinden koşan dostumuz, refahın gölgesinde ancak enik gibi dolaşır. Hırslarından arınmış, varlığın ve lüksün uzağında duran kişi ise, olayları basit bir gözle görmenin ve berrak bilincinden kaynaklanan mutluluğun keyfini yaşar*"
Bu ölünesi yerde bir gün daha.. Yaşanılmayası yaşamda yaşlanmak.. Muazzam bir yaradılışın göbeğinde kıyameti görüyoruz. Yapabileceklerimizin sınırı var. Yapamadıklarımızsa sonsuz. Basitçe yaşayıp, düşünmeden yol aldığımız bu dar geçitlerden bir usta ses.. "Yaşayıp güldüler, sevip göçtüler*" Ötesi yok..
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre