nasıl başlıyacağım diye düşünürken başlamış olduğunu unutup sadece klavyedeki harflerin dans etmesiyle rahatlıyabiliyordum şimdi ruhumun bana yarattığı o kötü his var bedenimin cezasını çektirdiği,konu ise hayatla alakalı olabilir yada var oluş meselesi olarakta alğılıya bilirsin milyonlarca yıl öncede aynı yeryüzünde olabilirim bu senlerle alakalı bir durum değil bir bina vardı yaşadığım şehirde duvarında 1980 lerin günümüze gelmiş yazılarıda vardı 2016 yılına ait yazılarda vardı.
şöyle yazıyordu bir yerinde;
"özgürlük için savaş" bir an düşünüp eğer sen yani bu yazıyı yazan bunu ifade edebiliyorsan zaten özgür değilmiydin sana vaad edilen dünya tamam peş hoş bir durumda değildi ama sende mahvediyordun bu güzel gezegeni yanlış mı düşünüyordum ben sadece hayır bununla ilğili çok kafa patlattığım dönemlerim oldu sağcı solcu meselesi değildi bu belki de bir takım cahil insanın kandırılmış beyinlerinin fikirleriydi ve her tartışma ortamında gürültüler yükseliyordu anlayamıyordum insanları ordan kaçıp sahilde yalnızlıkla düşünüyordum bazen üşüyordum sıcaklığında yakamozun bazende korkuyordum kimsesizlikten özgürlük diyordu bir sokak çocuğu özgürüm ben diyordu kimsesiz bir adam ve ağlıyordu geçim derdine düşmüş yorgun bir kadın özğürlükle oturabiliyordu ama ağlıyordu işte..
hegomanya kurulmuş basit bir eğemenlik altıydı aslında dünya ve ben doğa ile yaşamayı tercih ediyordum çalıştığım iş yerinde ki mesailerimde balık tutmayı hayal ederken dosyalarla uğraşıyordum sayıları gözüm görüyordu ve ruhum bundan şikayetçi oluyordu bedenim yine engel ve sonunda bir şarkıya bağlıyordum herşeyi notaları yarım yamalak olmasına rağmen mırıldanıyordum öylece "acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde" iş çıkışım gelmişti saat gün batımı saat serin rüzgarların estiği zaman caddelerde ve o aynı bina sanırım 1950 de burdaydı 1970 de yine aynı yazılar..
"cennetim olurmusun" yazıyordu bu kez koyu parlement mavisi bir boya ile cenneti istercesine bir aşk görüyordum bu sefer madde mi ağır mana mı diye bir soru geldi aklıma bu soru felsefe dersinde duymuştum ve düşüne düşüne eve geldim kimsem yoktu aslında bu doğup büyüdüğüm yerde aşk sevgi saygı sadece ihtişamlı kitaplarımın öğrettiği bir duyguydu bende insanların bir amacı vardı demek ki beden bütünleşmesi ruhlarını ayırıyordu bedenleri o garip hisse kapılıp ağlıyorlardı gülüyorlardı ben ise tepkisiz çünki herkes eski film gibi yaşıyordu yürümeye çıktım kafamı boşaltmak için epeyce ağırdı inan içindekilerle boşunaydı biliyorum bir amacım olmadığını söylemiştim para kazan hayatını sürdür çocukluğum etkiside s,şöyleydi sokakları tanıdık aşkları aşıkları çok gördük mesela şu köşede ki kafede bir gün gördüğüm çifti diğer gün başkalarıyla görüyordum bu beni sinir ediyordu sonra da ben suçluymuşum gibi beni yarğılıyorlardı insanlar bu yazı bence laf olsun diye yazılmış olduğunu anlayıp kırtasiye ye gidip büyük bir boya aldım kırmızı renkli gece saatiydi gittim o eski dostta inanın yalan yanlış çok şey yazıyordu duvarında "cennetim olurmusun" evet buldum bu yazıyı ve alt köşesine gidip boyamı açıp yazdım "olamam günahım çok!" iğrenç bir gülümseme var suratımda bedenimin ruhuma işkencesiydi bu paranoya olan ruhumdu ve koşar adımlarla evin yolunu tuttum kahve mi alıp kelimeleri sıraladım...
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre