Leyla ile mi Mecnun?

     Bülbülüm altın kafeste bu aralar lâkin aheste aheste ötmek yerine ağzı, bıçak açmamayı görev edinmiş. Yazık, halbuki ne "ötme bülbül" diyen var, ne de "yârim hasta" diyen. Tam şu anda, annemin babam için söylediği o güzide söz gelir aklıma: "Susması konuşmasından daha hayırlı." Bu bir iltifat mı yoksa marifet mi hâlâ çözebilmiş değilim, orası ayrı. Tıpkı absürt komedinin bendeki yeri gibi...fazla ihtişâma mahal vermeden, dozu yüksek esprinin etkisinde kalmak, uykun kaçınca koyun saymak, koyun sayamıyorsan "Fazıl Say"mak gibi. Şu yüzyılda efsaneler gibi dilden dile dolaşmak nasıl bir duygu, sormak lazım Leyla ile Mecnun'a. Diziyle sanki o büyük efsane, sadece isim benzerliğiyle de olsa geri dönmüştü bir anda. 

     Birden çok Leyla tanıdık Mecnun sayesinde. Mecnun gibi sevmeyi öğrendik. Yok sakallı dedeyi ak sakallı dededen ayırt etmeden başının üstünde yer açan İskender'i aklımızın bir köşesine kazıdık. Pinti Erdal Bakkal'ı, göz kamaştıran İsmail Abi'yi ve onun genlerini, Yavuz'un iyiliklerini, okuduğu şiirleri, gotik Leyla'yı da unutmadık. Nerden bilebilirdik, başta tekdüze giden bir hikayenin altından babasına yakalanmak pahasına dâhi olsa Leyla'nın evinin önünde bağıra bağıra şiir okuyan, yokluğunda ona şarkılar yazan bir Mecnun ile karşılaşacağımızı, sevgiden doğacak absürt komediyi, son bölümde hıçkıra hıçkıra ağlayacağımızı ve keşke bitmeseydi diyeceğimizi...baştaki mevzuya dönersek, "bitmesi, devam etmesinden daha hayırlıydı" demek ki. 

     Benim dizideki başrolüm kim ne derse desin İsmail Abi'ydi. O parlak, şatafatlı takımların içinde ne kadar zevk sahibi olmaya fersah fersah uzak olan bir karakter olsa da, Erdal Bakkal için ettiği beddualara gülmekten öldüğüm doğrudur. En sevdiğim geni, takdir edersiniz ki Agor'un torunu olmasıydı. Istediği zaman kareye üçgen, iç açıları toplamına da 273 derece demeye utanmayan bi' (pis)Agor :) Ve ağzımızdan çıkanın kulaklarımızın duyduğuna utanması gerektiğini de renk cümbüşü İsmail Abi'den öğrenmedik mi, öğrendik tabi:)        

     "O gemi bir gün gelecek" edâsıyla el sallayışı hiç gitmezdi gözümün önünden. Onun kadar umut dolu olmayı o kadar çok isterdim ki...Mecnun'un üç saniyede bir hafızasını kaybettiği iddia edilen balığı gibi. Ümidini bu kadar kısa sürede yenileyip ilk günkü gibi taptaze ve capcanlı tutmak her babayiğidin harcı değildi. Her özlediğimde, her umudumu kaybettiğimde son bölümü açıp izlediğimi söylemeyi bile seviyorum. Seviyorum sevmesine de biraz daha devam edersem iyice duygusala bağlayacağım. Hayır yani, bana balık almanızdan korkuyorum:)yoksa inanın yazmakla bitmek tükenmek bilmez cümlelerim. Sizden istediğim, dizideki unutamadığınız sahneleri, dizi ile ilgili duygularınızı yazımın altına yorum olarak bırakmanız...

     Bu da böyle bir yazıydı ve biliyorum her güzel şeyin bir sonu vardı.