Hayat bir bardaktan boşalırcasına; kötü anlar oldukça yavaş ve cılız, verimli dakikalar ise güçlü olduğu kadar hızlı geçiyor. Anlamsızca bir ilerleyiş ile birlikte fazlaca karmaşık bir son. Kaçış yok! Her nerdeysen bulur seni yaşam ve seni bulur ölümün inatçı yumruğu. An' a bile müdahale edemeden koltuğundan izlersin olanları. Gürültücü bir sessizlik kaplar aciz bedenini, ruhun bayılır gibi olur, nefesin kesilir, incinir bedenin. Ve nihai bir son kaplar ilahi senliği; varlığın son bir kez çırpınır ve başlar yokluğun durgun sonu...
Ateşin üzerinde dans etmektense ölmeyi seçebilmeli insan. Uyanacağımızı bildiğimiz için uykunun masumiyetinden şüphe duymayız da neden acısız bir yok oluştan korkarız hiç anlayamıyorum. Bir gün öleceğimizi bile bile ölümden korkuyoruz ama korkmuyoruz bir daha yaşamakla cezalandırılmaktan. Bu kadar mı açız geçici hazlara? Yaratıcı; zevklerin peşinde acıdan acıya koşabilen insanları cezalandırmakta haksız mı sizce?
Eğer hiç acı çekmeyecek olsak bile dünya yaşanabilir bir yer olmazdı. Yaşamımız boyunca ne kadar çeşitli zevkler yaşarsak ve ardımızda ne denli büyük bir miras(kendi adımıza) yaratırsak, öldüğümüzde kaybedeceklerimiz de o kadar çok olur. O halde böylesi bir dünya düzeninde dahi korkunç kayıplar yaşayacağız. Yani hiçbir zevki daimi kılamayacağımızdan, ölüme giderken kaybetmiş biri olarak yol alacağız. Basitçe anlatmak gerekirse eksilerdeyiz, kaybedeniz ve daha kötüsü hiçbir şey kazanmayanız. Kazanmadan kaybetmek, insanlık için büyük bir hayal kırıklığı.
Şuan ki şartlarda yaşamak bir kıyamet, hiç acı çekmediğimiz bir dünya ise bir kayıp olduğuna göre ne yapabiliriz diye düşünürsek basit bir cevaba ulaşabiliriz. Eğer güzel bir dünya inşa edersek, bireysel yerine evrensel miraslar yaratırsak, kendi efsanelerimizi yetiştirip, iyilik adına büyük destanlar yazabilirsek son insan ölene kadar insanlık hiçbir şey kaybetmez. Çünkü inşa edilen kültür, nesilden nesile aktarılır, insanlar hayatları boyunca mutlu yaşarlar ve yarattıkları her şey kendilerinden sonrakilere emanet olur. Eğer bir gün insanlığın sonu gelir ve son insan da ölürse, o zaman bütün insanlığın kaybı sadece bir insan kadar olacaktır. Bütün insanlıktan bir kişiye indirgenen hasar, insanlık için büyük bir kazançtır. İnsanlar beraberlik içerisinde yaşarsa, ölüme karşı bile kazanabilirler.
Eğer dünya güzel bir yer olsaydı, ölen kişinin yokluğu üzmezdi bizi, sadece ölen kişi adına üzülebilirdik ve bütün insanlık iyi olsaydı, yaşam-ölüm döngüsünden çok daha az etkilenirdik. Çaldığımız her kapıdan bir el uzatılsa, her evden sevgi çıksa? Hadi ama ah şu içimdeki Hodgman Porter. Gene saçmalıyorum işte. Dünyayı ne sanıyorsun sen seslerini duyar gibiyim. Tüm kuşlar dünyanın içine etti (!), insanlar toplayamıyor zaten. Ah şu kuş beyinliler, herşeyin içine ettiler.
Yaşamın karartısı gözümün önünden gitmiyor. Lamba icat edildiğinden beri daha uzun süreler ışık tutuyoruz 'dünyanın karanlığına'. Diyojen dahi aydınlatamadı bu derin boşluğu ve sadece seyrediyorum. Artık ölmeyi değil, hiç yaşamamış olmayı diliyorum...
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre