Dünyayı kahrettik. Böylesine sert bir cümleyle girmek hoş değil ama bu kadar iğrenç yaratıklar olduğumuzdan yaptığım giriş çokta yersiz değil. Kim diyebilir ki; katliam yapan, çalan, canlılara zarar veren, köleliği farklı isimlere sokan, ruhen ve bedenen canlılara işkence eden bir tür iğrenç değildir? Eğer arada iyiler kaldıysa, onlar da istisnadır. Peki ya böyle olmak zorunda mıydı??
Dünyayı böldük, dilleri böldük, insanı böldük ve insanlığı böldük. Ortak mirasımız olan içimizdeki insanlığı bölmekte niye? Dil kültürdür diyen kişi neden yüzlerce farklı dil var açıklayabilir mi? Bu kadar uzakta olmamalıyız. En önemli kültür, insanın nereye giderse gitsin insanlarla iletişim kurabilmesi değil mi? Evren bile yeterince genişleyince artık daralma, yaradılışına yönelme eğilimine girecek. Peki yetmedi mi kötülükler yaptığımız, bölündüğümüz ve hatta böldüğümüz. Bu yaşlı dünya bizim gürültümüzü patırtımızı çekmek zorunda mı? Bazen doğru sorular sormakta kişiyi cevaba ulaştırır. Sadece bunun uğraşındayım, hepsi bu..
"Çok fazla düşündük ama çok az hissettik" demişti Chaplin. Bizde sevmeyi, saymayı, hissetmeyi, başarmayı, umut etmeyi öğrenmeliyiz. Son insanın yok olmasını beklemeden başarmalıyız bunları ve tüm bunları dünyayı yok etmeden gerçekleştirmeliyiz. Başka bir hayatımız yok, başka bir dünyamızda ve hatta buna ihtiyacımız da yok. Elimizden geleni yapmıyorken sadece uzunca yaşamayı, yeni gezegenlere ayak basmayı diliyoruz. Başka diyarlara da kötülüğümüzü taşıyacağız. Başka gezegenlerin huzur dolu yol alışlarını sekteye uğratacağız ve savaşmak için yeni bahanelerimiz olacak.
Sen doğuştan özgür yaratılansın.. Doğumundan düne kadar hapistin, bugün serbesttin ve yarın ise özgür olacaksın. Bir gün bu dünyanın yaşayanları olduğumuzu öğreneceğiz. Başımıza birilerini dikip onları beslemeyeceğiz. O yarınlar gelmeli artık. Bugünler özgürlüğümüzün başlangıcı olmalı ve bu özgürlüğü daima korumalıyız. Çünkü başka şansımız yok. Devlet bile kuruluş olarak yanlış bir temelin üzerinde. İnsanların içindeki kötülüğün kurduğu bir sistem. Sürekli olarak da geliştiriyoruz bu sistemi. Çünkü içimizdeki kötülük de sürekli büyüyor ve onu kontrol etmek için daha güçlü sistemlere ihtiyacımız var. Peki ya neden kimse çıkıp demiyor “İçimizdeki kötülüğü alt edelim”?
Kölelik, kötülüğün işidir. Kısıtlamalar zararlılara yapılır ve yasalar ise kendine hakim olamayanları dizginlemekten öteye geçmez. Bu topraklarda hepimize yetecek kadar meyve-sebze var, bu topraklarda hepimize yetecek kadar sevgi-saygı var. O halde ne demeye sevginin üzerine örtü çekiyoruz? Tamamen özgür olma zamanı gelmedi mi? Bizler yaşadığımız yere dünyamız diyeceğiz. Bir devlet kurup isimlendirmeye ihtiyacımız olmamalı artık.
Ben bu sisteme dünya vatandaşlığı bile demiyorum. İğrenç isimler koyuyoruz. Hala bir kategorize etme çabası. Vatan nedir? Salakların saatlerini harcayıp hiç düşünmediği coşku dolu ve mantıksız bir kelime değil mi? Biz sadece dünyada yaşıyoruz ve buluğumuz alana yer deriz. Anakaradan gelir ismi. Hiçbir hayvana yurduna dön dediğimizi ya da penguenler İspanyol’ dur dediğimizi görmedim mesela. “Penguenler tropikal iklim bölgelerinde yaşar ve bazıları soğuk ‘yerlerde’ bulunur.” İhtiyaç duymadığımız hiçbir şey gerekli de değildir ve gereksiz şeyler saçmadır. Hepsi bu..
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre