Bizim evde alışılmış bir pazara, alışılmamış duygular hakimdi geçenlerde… Sebebi ise, bir çocuğa ait baba evindeki tozlanmış masalsı yolları süpürmemdi aslında. Üniversiteye giden bir gencin arkasında bıraktığı kitaplığındayım o gün . Öyle yanında, yönünde değil, içinde… En derinlerinde… Kardeşinin de sahiplendiği, abinin rol model olarak görüldüğü arka fondu aslında burası.
Her kitaplık evin sarmaşık bir bitkisi gibidir. Kökü bahçede olsa bile yanında bulunan ruhsuz- sert bir duvarı sımsıcak kucaklayan, yanındaki ayakta duran koca ağacı, çevresindeki kendi gibi çeşit bitkileri ve etrafındaki ulaşabildiği diğerlerini sarıp sarmalayan, herkesi dost görüp boynuna dolanan- sırnaşan, kendine has kokusunu bulunduğu yere fütursuzca savuran arsız bir hanımeli gibidir aslında. Nerede varsa, ruh da vardır orada. Hava vardır, tat vardır. Taa uzaklarda bile hatır sayılır bilindik adı vardır.
Bizim evdeki büyük oğlana ait dağınıklığıyla göze batan fakat bir o kadar da kendine hayran bıraktıran, yarı çocuk yarı gençliğe dair yapıtların bulunduğu cazibeli kitaplıkla şöyle bir bakıştık. Belli ki uzun zamandır hali hatrı sorulmamıştı. Bu bahçeye el atıp düzen vermek gerekti besbelli. Tez halimle el attım atmasına da attığım eli geri çekmem, güneşin güne vedasına kadar sürdü neredeyse. Her şeyi unuttum o gün. Ne acıktım misal, ne acıkanların olabileceğini hatırladım. Ne birilerini andım o gün ne de birilerini anlamaya çalıştım. Farklı duygularla beslenen bilmem kaç kiloluk ben, tek tek dokundu ve okudu raflardaki her bir kitabın adını. Bazıları çok tanıdık, bilindikti. Dudaklarımı yüzüme yayacak kadar mesela.. Bunlarla anılara savrulmak oğlumun geçmişinde dolaşmaktı. Dolaştım da. Doğrusu özlemişim o günleri. Güzeldi, iyi geldi bana.
Gariptir ki bazı kitapların nereden alınıp kitaplıktaki yerine buyur edilişi bile canlandı gözümün önünde. “Nasıl bir benimseyişse artık!” dedirtecek kadar. Hatta bu anılarda yer bulan eski demeye yakıştıramadığım dostlarımı andım. Kimilerine yıllar sonra yürekten dokundum. Gönülden selam uçurdum. Bir arkadaşıma rahmet dileyip Fatiha okuduğum bile oldu. Onu da andım. Özlemle…
Kapağını açıp yere indirdiğim kitaplıktaki tüm kitapların, üzerime püskürdüğü tozu görmezden gelip odaya sinen hatıraları sessiz, sakin sevinçlerle ağırladım. Katmerlenmiş duygularla da tekrar görüşmek ümidiyle yerlerine geri uğurladım. Bana göre kitabı okurken sadece satırların bıraktığı iz değildir önemli olan. O süreçte, size dair yaşanmış özel anların da o kitaba sinmiş olmasıdır. O kitapla hatırlanmasıdır. Adı kulağınıza kendisi elinize değdiğinde geçmişinize yeniden, inceden dokunmaktır.
Olayın başlangıç evresine baktığınızda ana tema temizlik - düzen aslında. Alt tarafı üst tarafı kitap, her tarafı kitaplık olarak görülen bu yerin yanına yakışan ise bir kova su ve temizlik bezi. Fakat benim işler standartların dışına taşıyor bazen. Bilmiyorum niye böyle. O kadar kitabın içinde debelenirken okumanın öneminden girip, kitabın faydalarından çıksam, insandaki değişimini bir de ben mırıldansam olmaz mı? Olur elbet. Ama hisleri yoğun yaşayan biri olarak yaşanmışlıkları görmezden gelip duygularıma inceden selam durmadan edemiyorum. Bu gündelik alelâde bir iş bile olsa bende böyle. Hafiften hafiften eskilerin esintisini şöyle bir estiriyorum içimde. Önceleri benim olan genç ruhum, yılları üzerime bindirmiş yaşıma dokunsun diye belki de… Ne de güzel dokunuyor. Hem de en zarif haliyle. İşte o zaman ya hatalarımla yüzleşiyorum ya da verdiğim doğru kararlarımla.
Mutluyum şu an. Demek ki tozunu yuttuğum, onca doğruyu evime almışım. Çok iyi anlıyorum ki gençliğimden alıp çocuğuma verdiğim yılların içini ne güzel hazırlamış ne özel doldurmuşum. Doldurmuşuz… Çocukluğundan beri önüne kitaplarla ne farklı hayatlar sunmuş ne renkli bahçelerde dolaştırmışız onu. Yeri gelmiş yol ayrımlarında bırakmış -zor anlarında- doğruyu bulmasını izlemişiz. Onu hiç karanlıkta koymamış önünde hep bir ışık bulundurmuşuz. Hiç yalnız bırakmamış yanına hep bir dost koymuşuz. Kelimelerle sulamış bilgiyle doyurmuşuz. Kitaplarla ne de zengin bir hayat sunmuşuz.
Sunmalıyız, sunmalısınız. Her şeyin özenle sunum derdine düşüldüğü günümüzde aslında en özel sunumları kitaplar hak ediyor. Kıyıda köşede değil en alımlı en gösterişli en çarpıcı halleriyle en ortalarda salınsınlar istiyor aslında gönül. Çikolata, oyuncak, giyim, kuşam, araba, banka, fındık fıstık vs. reklamlarının yanında kitapların da reklamlarını izleyelim televizyonlarda. İzlesin çocuklarımız, gençlerimiz. Hepimiz izleyelim… Yeni çıkanları takip edelim, klasiklerimizi sevdirelim. Yazarlarımızla onları daha sık buluşturalım… Yeni pencereler açıp yeni ufuklar da yol aldıralım.
Biz büyükler, biz öğretmenler, biz anne babalar bunları hep birlikte aşkla yapalım. Yapalım ki yetişen bilinçli, kültürlü, değer yargılarına sahip çıkan aydın bir nesli geleceğe güvenle zımbalayalım.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre