Bir akşam bana gelmiştin.
Yağmurdan ıslanan saçların tek gözünü kapatıyordu.
Çehrenin mahcup bir tebessümle donandığını gördüm.
Gözlerin önce aşağıya bakıyordu.
Ben ise korkuyordum.
Yerdeki kapı paspasının dikişlerini sayan gözlerine bakmaya korkuyordum.
Paspasın pek korkar gibi bir hali yoktu.
Paspastan daha korkak bir adamı sevmeni ise hiç garipsemiyordum.
Kaldırdın gözlerini yavaşça.
Bir yağmur damlası burnunun ucuna düştü özür dileyerek.
Gök gürlediği lahzada bana sarıldın.
Ben gök gürlemesinden korkmana yordum.
Sen neye yordun bilmem.
Ama neyi yorduğunu bilirim.
Kalbimi yordun.
Neden sana defol git diyemiyordum?
Neden o kapıyı suratına kapatamıyordum?
Doğru ya.
Paspastan daha korkak bir adamdım ben.
Sonra boynumu öptün.
Boynumu öpmene ne gerek vardı?
Ya yeniden seversem seni ne olacaktı?
Sen hiç düşünmez misin?
Hem boyundan öpmeyi öğreten bendim sana.
Neden öğrettim ki?
Sen bana yalnızca acıyı öğrettin oysa ki.
Kısasa kısas böyle olmamalıydı.
Hatırlıyor musun bir keresinde,
Kelebek olsam yine seni severdim demiştin.
Koca dünyada seni bulur, senin omzuna konardım diye eklemiştin.
Yüzünü yüzüme dayayıp,
"Tek günlük ömrümü sana harcardım anlayacağın!" demiştin.
İnsan ömrü uzun mu geldi sevgili?
Yoksa kozandan mı çıkamadın?
Ben ikinciye yordum.
Sen neye yordun bilmem.
Ama neyi yorduğunu bilirim.
Bir akşam bana gelmiştin.
Bir akşam gittiğin gibi.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre