Karartılar

Yağmur sanki yeraltındaki en gizli bölgelere şeklini, duruşunu, o büyüsünü kaybetmeyi göze alamamışçasına boşalıyordu gökten. Kaçacak hiçbir yer yoktu. Ne tarafa koşsam yağmur o deliği de dolduruyordu, hangi taşa koşsam onu da alıp sonsuz maviliğe taşıyordu tamamen rengi silinip kristalize olmuş kumlarla… En nihayetinde sahilin sol tarafına doğru çok arkalarda kalmamış ama görülmesi biraz güç bir kayalığın altına sığındım. Daha ne kadar sürecekti bu fırtına bilmiyordum. Kayanın altlarının yavaşça aşınmaya başladığını hissediyordum. Yine ne yapmışlardı da gökyüzünü bu kadar ağlatmayı başarmışlardı? Yine hangi düşüncesizliğin sonucuydu bu kadar ağıt? En son bu ağıtı duyduğumda denizin mavisi kaybolmaya başlamıştı. Rengini tamamen çekmişti ondan gökyüzü.... Koyu gri bir öfkeyle püskürmüştü deniz gökyüzünün içine boşalttıklarını tıpkı şimdi yaptığı gibi.

Kaç saat geçti bilmiyorum ama artık kabuğumu taşıyamaz hale gelmiştim. Siz hiç en değerliniz ağlarken rahatça uyuyup sonrasında dinlenmiş kalktınız mı? Ben yapamadım yapamam ve yapabileceğimi de hiç sanmıyorum. Hangi varlık, hangi canlı buna göz yumabilir ki? Bazı durumlarda teselli edersin elinden geldiğince. Peki ya avutmaya çalıştığın senden kilometrelerce yukardaysa ve ona sesini bile duyuramıyorsan? Belki varlığımdan bile haberi yoktur; belki onun bana bahşettiği nimetlerden faydalanırken beni hiç fark etmemiştir bile. Ama görmese de bilmese de nasıl nankörlük yapabilirim ki ona? Ne olursa olsun ben onu ve onun verdiklerini hep hissettim hep en derinden soluyup en derinimde sakladım. Ama bazen ne kadar seversen sev ne kadar minnettarlığını göstermek istersen göster kelimeler kifayetsiz kalır, yaptıkların anlamsızlaşır. Anlatamazsın, duyuramazsın, gösteremezsin sevgini sadece onun anlayıp hissetmesini beklersin. Ama benim durumum farklı. Ben ona ulaşıyor muyum bilmiyorum... Bazen güneşinin gülümsemesini üstüme alınmıyor değilim. Sonuçta benim için olmadığına dair belirgin bir işaret yok aynı benim için olduğu gibi...

Biraz daha olduğum yerde bekledikten sonra dışarı çıktım. Dolunay parlıyordu gökyüzünde. Gerçekten ne kadar süre geçmişti? Hiçbir fikrim yok. Dolunay gözlerini sahile dikmiş düşünceli hatta sanki buruk bir şekilde bakıyordu. Neye baktığını anlayamadım. Henüz dalgaların çığlıkları bitmemişti. Hırçın bir şekilde kumsalı dövmeye devam ediyorlardı, gökyüzünün ağıdını devam ettirircesine, gökyüzüne sustuğu için kızarmışçasına… Dolunayın bakışlarını takip ettim. Bakakaldığı yerde bir karartı vardı. Hatta bir değil birkaç karartıydı. O yöne doğru ilerlemeye başladım. Ben yürüdükçe mesafe uzuyordu sanki. Arada bir dolunaya bakmaktan da kaçınmadım ama o aldığı mağrur ve buruk ifadesini hiç değişmedi. İlerlemeye devam ettim. Bu minik bir karartı falan değildi hatta bir kaç tane değil onlarca karartıydı. İyice yanlarına sokuldum. Ne olduklarını anlamaya çalıştım ama boşuna... Dolunay yavaşça çekilmeye başladı yerinden. Yüzündeki ifade acıya dönüşmüştü. Gözlerini kapayıp derin bir iç çekerek kaybolmaya başladı. Dolunay yerini boş bırakıp sıradaki gün için sırasını vermeye hazırdı ama gün aymak bilmedi.

O gün gökyüzü her zamanki parlaklığında değildi. Güneşte yerini almadı. Kendini bulutların arkasına sakladı. Gökyüzüyle iletişim kurmaya çalıştım. Ağıtlarının sebebi karartılar mıydı öğrenmek istiyordum ama cevap alamadım. Hoş karartılarında ne olduğunu pek algılayamadım ama en azından mutsuzluğunun nedeninin onlar olduğuna neredeyse emindim. Birkaç saat daha geçti. Etraf kalabalıklaşmaya başladı. Halbuki bu mevsimde pek kimse olmaz hele de güneş kendini gizlerken.

Artık acıkmaya başlamıştım. Yiyecek aramanın vakti gelmişti. Hem buralar kalabalıkken ortalarda gezmek pek akıllı işi değildir. Her türlü bela gelebilir başıma. Kayalıklara doğru yola çıktım. Karartılardan epey uzaklaşmıştım ki kadife gibi yumuşacık ama bir o kadar da boğuk ve kederli bir ses geldi “ Kaç, kurtul! Görme bu kadar acıyı kederi vahşeti... Sen temiz kal bari.” Kimdi nerden geldi bilmiyorum. Ne anlama geliyor bu sözler onu hiç anlamadım. Ta ki karartıların gerçekten ne olduğunu kalabalıktan uzaklaşmış kayalıklarda ağlayan birinden duyana kadar...

Gökyüzü konuşmuştu benimle. Duyuyordu ve seviyordu beni. O da beni önemsiyordu. Mutluluktan uçabilirdim ama ya karartılar n’olacaktı?

Etiketler: Seda Kulu yazilari