Bir Diyalog-2

      "Ben hayatımın geri kalanı hakkında hiçbir şeyi merak etmiyorum. Ne yaşadıysam yaşadım zaten, öyle değil mi? Bundan sonrasıda geçmişten pek farklı olmayacaktır. Neydi o şairin adı? 'Yaş otuz beş, yolun yarısı eder,' diyordu."

      "Cahit Sıtkı."

      "Hah, durumum o adamdan farklı değil. Otuz beşime üç kaldı ama elimde avucumda bir şey kalmadı. Kendimi yitirdiğimi hissediyorum. Sanırım ben yolun yarısını Cahit Sıtkıdan çok daha önce tamamladım. İçinde bulunduğum durumun başka bir açıklaması olamaz."

      "Senin canın yine neye sıkıldı böyle? Anlat."

      "Öyle genel hayat şartları işte İhsan. Bazen içimi dökmek istiyorum hepsi bu. Geçen gün lisede sevdiğim kızı gördüm. Belki de biraz bundan dolayı. Bilmiyorum sana hiç anlattım mı ama bende mazisi derindir kendisinin. Bizim kahveyi bilirsin, öğlen paydosunda biraz kafa dağitmaya gittim oraya. Geçtim bir masaya laflıyoruz bizim çocuklarla. Sonra dışarıya bir odaklandım. Karşı dükkanın önünde bir kadın. Başta o olduğunu farketmedim. Nerden bilebilirdim ufacık kızın büyüyüp bu şekilde bir kadın olacağını. Şöyle hatırı sayılır derecede süzdüm. Kalkıp yanına gideyim dedim, olmadı. Benden önce bir adam indi dükkandan. Takım elbiseli, kodaman tipli biri. Sonrada beraber arabaya binip gittiler."

      "Üzerinden onca sene geçmiş, seni bekleyecek değildi ya."

      "Orası öyle. Zaten benim takıldığım nokta bu değil. Herkes iyi kötü bir yerlere geldi, kendini kurtardı şu hayatta. Bir tek seninle ben kaldık şu köhne yerde. Dante elli altısında, Cahit Sıtkı kırk altısında öldü. Bende otuz altımda, tam burada öleceğim. Hissediyorum."