Yaşatmak

İnsanoğlu çoğu zaman tercih yapmak zorunda kalmıştır. İyi ve kötü, siyah ve beyaz, yaşam ve ölüm arasında.  Bunlar gitgellerimiz diye tabir edilen kavramlar değildir; bilakis bunlar o ince çizgide seçmek zorunda olduğumuz kavramlardır. Peki insan iyi olarak sınıflandırılan kavramlara elinin tersiyle itip , kötü olarak sınıflandırılan kavramları neden seçer?

İnsanlar, tarih boyunca birbirlerine karşı bazen nefret duyguları beslemiştir. Bu nefret bazen iki kavmin birbiri arasında bazen iki büyük imparatorluğun birbiri arasında bazen de iki devletin birbiri arasında olmuştur. İnsanlık tarihi, büyük savaşlara sahne olmuş ve insanlar birbirlerini ne için öldürdüklerini kavrayamamışlardır. Ölenlerin isimleri efsanelerde geçmiş, öldürenler de devletler tarafından bir madalyon ile ödüllendirilmiştir. Peki yaşatmak? İnsanı yaşatmak çoğu zaman niçin ödüllendirilmez? Madalyonun ön yüzü ödürmek için verilmiştir ama yaşatmak olan madalyonun öteki yüzü hep saklı kalmıştır. İnsanların ölüme olan inançlara bilinçdüzeyinde o kadar yer edinmiştir ki; bilinçaltına itilmiştir, 'yaşatmak' kavramı. Rüyalarımızda öldükten sonrasını zihnimiz görmek istemez, hayal edemez, tasarlayamaz. Çünkü biz yaşatmak için doğduk ve başkalarına nefret duygusu beslemek için tasarlanıyoruz.

Nazım Hikmet'in yazdığı gibi olacaksın:

...yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün için güçün yaşamak olacak.


                                                                                                                                                                                                  Sevgiyle kalın...