Bir yer istiyorum; insansız,sessiz... bolca huzur, mavi tonları ve doğanın eşsiz kokusu. Hayata dair birşeyler düşünmek fazlasıyla yordu beni, beynimi. Rutin olarak yaptığım şeyleri bırakıp başka şeylerle ilgilenmek istiyorum. Mesela işten çıkınca eve gittiğimde yemek yiyip uyumak yerine; elime kahvemi alıp balkona çıkıp en sevdiğim kitabı okumak, satırlarında kaybolmak istiyorum. Yarın işe,okula geç kalıcam diye düşünmeden,erkenden uyumadan, tadını çıkararak. Gece saat dört beş sularında gökyüzüne bakıp hayallerimi görmek istiyorum. Gördüğüm her yıldıza bir anlam yükleyip, sonunda ne olacak görmek istiyorum. Kendimi nerede nasıl iyi hissediyorsam onu yapmak istiyorum. Ama şu dünyanın kurulu düzeni ve seni peşinden sürekleyen zorunlulukları var. İş imkanları, hayat şartları, hayat pahalılığı, umutsuzluk ve aynı yerde sekmek. Ben bütün bu kurulu düzenden sıkıldım. Şikayetim çalışmaktan falan değil, yaşama dair kaybettiklerimden. Tıpkı otobüste sağ tarafa oturup camdan bakarken sol tarafta ki kaçırdığım manzaralar gibi.
Aslında hergün,her saat, her dakika birşeyleri kaçırıyoruz. Ama farkında bile değiliz. Dünyanın hengamesine kapılmış sürükleniyoruz. O hengame bizi o kadar esir almış ki bazı anne ve babalar çocuklarını göremiyo, onunla zaman geçiremiyo. İnsanlar teslim etmiş kendilerini bir karmaşaya. Herkes şikayetçi ama kimse itirazda bulunamıyor. Ama ben itiraz ediyorum, böyle yaşamaya. Ülkemde sevgi yok, saygı yok, vicdan yok, umut yok.... samimiyetsiz dostluklar, sallantılı aileler, aşk bile yaşanamıyor. Artık piknik alanları fazlasıyla boş, komşular birbirini tanımıyor, sokakta sabahtan akşama kadar top oynayan çocuk sesleri yok, bisiklete takılan pet şişenin o kulak tırmalayan sesi bile yok, özleniyor bazı şeyler her ne kadar itici olsada. O sesler, gürültüler hep bir samimiyettir aslında. Çocuklar top oynarken bir yada iki kişi değilde on kişi birlik beraberlik içinde oynadığı için sesler yükselir. Piknik alanları sadece üç kişilik bir aile ile dolmaz, dört beş aileden oluşan kapı komşuları ile gidilirse olur. Ozaman dolar o alanlar. O bisikletin tekerine takılan pet şişe, umuttur aslında. Çocukların en temiz, en saf duygularıyla umut ettikleridir. O ses onlara yarış motoru kullanıyomuş havası katar. Herkes dönüp ona bakar. Hayaldir aslında o ses, hayallerine ulaşmaya çalışırlar ve peşinden giderler.
Küçüklükten başlar meslek seçimleri, her çocuktan hırslı bir ses çıkar “ ben pilot olucam, ben polis olucam, ben kaptan olucam...” hepsinin gözünün içi güler bunları söylerken. Kimi ise avukat yada savcı olmak ister. sebebi sorulduğunda ise “kötü insanları cezalandırmak için” derler. Baksanıza kötü insanlara verilen cezalar çocuklara bile az geliyor, yada onlar verilen cezadan memnun değiller. Boşuna demiyoruz yeri geldiğinde ülkeyi bırakın da çocuklar yönetsin diye. Saf ve temiz duygularıyla. Şimdilerde bakıyorum da çevreme, ne pilot, ne kaptan, ne polis, nede avukat yada savcı olmak isteyen çocuklar var.
Öyle bir zamandayız ki çocuklarımız bile artık saf ve temiz düşünemiyor. Kötü insanlarla savaşmak isteyen çocukların yerini yavaş yavaş kötü insanların ta kendisi alıyor. Herkes çıkaranın peşinde. Ne eski dostluklar, ne eski aşklar, ne eski çocukluklar var. Ne de eski dünya. Koşullara bağlı zorunlu yaşıyoruz. İnsanlara bakıyorum da herkes bir telaş içinde bir yerlere yetişme, aciliyet falan..
Düşünüyorum diyorum ki ; BU YAZI TUVALETE YAKIŞIR ASLINDA AMA SÖYLENECEK YERDE DE SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMEMEK LAZIM ; NASIL BULDUYSAN ÖYLE BIRAK DÜNYAYI.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre