Ömür dediğin kimileri için gülüp oynama iken, kimi için de olgunlukları beslemek üzere altmış saatlik, molasız bir tren yolculuğudur; dur durak bilmeden gidilen, film şeridi gibi camdan dışarıyı izleten bir yolculuk. Pencereden bakınca üstünde düşünmeden görülen şekiller, hızla geride kalan, silüetleri birbirine giren binalar... Güç bela bulunan kompartımanda rahat etme çabası, tren gürültüsü de cabası...
Rüya değil bu yazdıklarım, ben de aynı trendeyim; tıpkı sizin gibi... Önce ne olduğunu anlamaya çalışıyor, sonra vazgeçiyorum. Umarsızca etrafıma bakıyorum. Herkes ne kadar kendi derdine düşebilirse, o kadar düşmüş dertlerin en dibine. Kimse kimsenin umurunda değil. En 'umursar' görünen bile aslında "ne haliniz varsa" görün diyor da kime ne... Zaten o da kimsenin umurunda değil.
Trende delilik dizboyu. Arka taraftan bir gürültüdür geliyor, sanki kıyametler kopuyor. "Ne ola ki?" diye merak edip yaklaşıyorum ama umarsızlığım hala üstüme farketmesem de. O kadar yapışmış ki üstüme, tıpkı diğerleri gibi ben de artık varlığından bîhaberim. "Ne oluyor?" diye soruyorum. "En arkadaki vagon treni yavaşlatıyor diye vagonu trenden ayırmaya çalışıyor herkes" diyor biri kendinden emin, bir o kadar da deli. Bir süre boş boş bakıyorum. Duyduğumun saçmalığını anlamak için ihtiyaç duyduğum zaman da bitince "İyi misiniz siz? Öyle saçma şey mi olur?" diyorum. Umursadığımdan falan değil ama, öylesine... İki üç saat boyunca bana anlatıyor, altımdan girip üstümden çıkıyor bir grup deli. Yarım ağızla olayın saçmalığını anlatmaya çalışsam da, dediğim gibi; ne benim ne de diğerlerinin umurunda. Zaten kimse kimseyi dinlemiyor; trendekilerin mahareti konuşmakta. Hepimiz çok iyiyiz bu konuda. Anlayacağın, herkes biliyor ne konuştuğunu. Bütün tren kendinden emin.
"Makinistten iyi mi bileceksin?" diye çıkışıyor en son biri bana. Onu duyan herkes de katılıyor, çok konuşursam beni de arka vagona atacaklarını söylüyorlar. O an kalakalıyor, "Ne haliniz varsa görün, size akıl verende kabat!" diyerek efeleniyorum. Yanlış anlaşılmasın ama, cesaretimden değil, vicdanımı rahatlatmak için. Zaten dediğim gibi, umurumda da değil. Bir süre sonra kendimi onlarla birlikte sondaki vagonu trenden atmaya çalışırken buluyorum rahatlamış vicdanımı deliliğime basamak yaparken.
Çok geçmiyor, bir başka umarsız geliyor. Kopan küçük kıyamet onun da uykusunu böldü belli ki. Tatlı yolculuğuna halel gelmiş olmalı ki o da soruyor ne olduğunu. Ben de olan biteni izliyorum o ara. Soru soran adama bakıyorum. Birinin cevap vermesini bekliyorum ve bir deli yetişiyor hemen imdadıma: "Bu arkadaki vagondakiler var ya... işte bunlar yüzünden tren yavaş gidiyor. O yüzden vagonu trenden ayırmaya çalışıyoruz" diyorum tüm inanmışlığımla.
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Aslında mesele son vagondakilerin kim olduğundansa ülke olarak, hatta bütün bir insanlık olarak umarsız oluşumuz. Yanıbaşımızdakilerin çektiği sıkıntıları görmezden gelişimiz. Dünyanın hiçbir yerinde yaşanan haksızlıklara ses çıkarmayışımız şöyle dursun, saçmalığın daniskası şeklinde cereyan eden olaylara dahi kayıtsız kalıp, bir süre sonra o saçmalığı boynumuza vesika yapıyor oluşumuz aslında.
Son vagondakilerle iletişim kurmaktan kolay ne var; dinlemek. Ama sorun da o ya; dinlemeyi değil konuşmayı biliyoruz.
Yorum ve sorular için teşekkür ederim.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre