Hayatın acımasız şartlarına göğüs germiş Gonca ve Ayhan adında iki sevdalı gencin bir umudunda başlar bütün hikaye. Olay yerimiz bedbah bir çatı katı ki gökyüzüne oldukça yakın olanlardan..
Karşılaşmaları daha doğrusu birbirlerini tanımalarına vesile olan İstanbul sokaklarıdır. Öyle ki Ayhan bir kağıt toplayıcısı, Gonca ise simit satıcısıdır. Hiç kızdan simit satıcısı olur mu demeyin, sabahları o simitlerin sıcacıklığında mutlu olurken.
Bu gençlerimizin ortak noktaları soğuk kaldırım taşlarıdır. Bakmayın soğuk dediğime mevsimlik taşlar bunlar ya en çok soğuk mevsimler işler iliklerine. Durum böyleyken onlar hep hayalleri için yaşamışlardır…
Ayhan hiç susamlı simit yememiş, Gonca ise yazamadığı her şeyi içinde biriktirmiş ve alabildiği siyah mı siyah duygularını en içtenlikle yansıtan kalemiyle bir gün yazabileceğini düşünüp dururmuş her geçen günde sanki yeni bir hayalmiş gibi ilk kurduğu andaki heyecanıyla. Ayhan için kağıtlar ne kadar önemliyse Gonca için de simitler bu kadar önemli olurken ısrarcı bir yağmur ele geçirmeye çalışmış bir gün bunları ve İstanbul’un onlar için açılmış bir sokağı.. Ayhan sırtındaki kağıt dolu çuvalla bu sokağın sonundan boş bir eve girmek için ayağındaki naylon terliklerini hiçe sayıp koşarken aynı telaşla Gonca da sepetindeki simitlere sarılırken sokağın başından çıkagelmiş bizim yıkık dökük kimsesiz bu viraneye. Ayhan kağıtlarının çuvalın delik bir yerinden düştüğünü fark edince önce bir nokta gibi durmuş, daha sonra devam etmek istercesine eğilirken virgüllenip toplamış hayallerini ıslak betonlardan. Bu zamanda Gonca girmiş ilk önce içeriye, tabi korkusu boyunun kaç katı olduğunu bilmediği isli tavanlar kadarmış. Çaresizce taş duvarlar arasına otururken simitlerinin bulunduğu sepeti yanına koyup başlamış yağmurun dinmesini. Bu sırada kağıtlarını toplamayı başaran Ayhan da girmiş içeriye. Hala girip girmemesi konusunda tereddütlüyken görmüş bizim çaresizliğini ela gözleriyle süsleyen Gonca’yı. Kocaman olmuş ikisinin de gözleri, haliyle birbirlerinden korkmuşlar tabi. Ancak bu korku engel olmamış tanışmalarına. Gel zaman git zaman arkadaş olmuşlar. Bu arkadaşlıkları kimi zaman yağmurlu, kimi zaman karlı, kimi zaman baharın habercisi olan kelebekler gibi güzel ve bir o kadar da özel olmuş. Seneler böyle geçerken mevsimler bir hayli güçlendirmiş aralarındaki bağları ve hayalleri, yalnızca gerçek inançlarla kurulan hayaller gerçekleşir. Ayhan artık susamlı sitin tadını biliyorken, Gonca Ayhan’ın getirdiği kağıtlara döküyormuş tüm biriktirdiklerini. İşte bu birikimler hayatın kaçar perdelik olduğu bilinmeyen birçok oyunu oluşturmuş, o gün yarışmaya gönderilmiş. Sonuçlar onları ihtimal olmaktan çıkan bütün güzelliklere götürmüş, dünyanın her yerinde isimleri duyulmuş. Onlar artık milyonların bakabildiği değil, görebildiği gözleri, sayamadıkları çift ellerden çıkan alkış sesleri, her bir çıkışlarında minicikten kocamana kadar girebildikleri bütün gönüllerin mutluluk isimli izleri olmuşlardır. Onlar hayatlarını sahnenin tozunu havaya kaldırırken evet diye bağırıp birleştiren Gonca ve Ayhan olurken perdelerin onlara açtığı Gizem adında bir de kızları olmuştur. Gül bahçesine benzettikleri bu sahnelerde zaman Gonca ve Ayhan’ı soldururken Gizem mevsime aldırış etmeden tomurcuklanmak için gencecik, daha dikeni bile çıkmamış, kırmızının en harika tonlarını üzerinde toplarken devam etmiştir rengini yansıttığı dudaklara, koltuklara ve heyecanla beklenen sahnelere…
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre