İlk Atış

Sessizlik ve huzur… Orman dediğiniz şey tamamen böyle bir şeydi işte. Tabii eğer bir tilkinin ezici dişleri arasında son anlarınızı acı dolu bir şekilde çırpınarak geçiren bir kurbağa değilseniz. Neyse ki Kemal, bir kurbağa değildi. O hayatını ormanda nasıl sürdürebileceğini biliyordu, doğayı tanıyordu. Avcılık ve kampçılık çocukluğundan beri geliştirmekte olduğu becerilerinden biriydi. Katı bir askeri ailenin başka ne tür uğraşları olabilirdi ki zaten.

Onun evinde hissettiği yer burasıydı işte. Güneşin batışında esen hafif bir rüzgârla, yaprakların narin, narin çıkardıkları hışırtı. İşte ormanın sessizliği ve huzuru buydu. Fakat herkesten çok Kemal biliyordu, sessizliğin sadece tembelliği getirdiğini. Hayat akıyordu ve her an değerlendirilmeliydi.

Ardı arkası gelen üç silah sesi, o sessizliği bir makas gibi kesiverdi adeta. Hemen ardından kanatlarını döve döve dört bir yana kaçışan kuş sürülerinin bağırışları doldurdu ortalığı. Ve dördüncü silah sesi geldi, Kemal, yüzündeki belli belirsiz tebessümle, ağacın gövdesine boyayla çizilmiş mavi hedefe baktı. 4. Mermi diğer üçünden daha isabetliydi, neredeyse tam ortadan vuracaktı.

Başını indirip oğlu Kutay’a baktı. O ana kadar, oğlunun omzunu biraz fazla sıktığını fark edememişte. Kutay’a dokunmasındaki tek amaç onun gerginliğini almaktı ama görünen oydu ki, birisinin onada omzunun arkasında dokunması gerekiyordu.

Kutay adeta olduğu yerde dona kalmıştı, elindeki tabanca tütüyordu ve gözleri ateş ettiği hedefinden bir an bile ayrılmamıştı.

<> Kemal’in oğluna verebileceği tek karşılıktı. Daha ne denebilirdi ki, 11 yaşında ve adeta bir profesyonel gibiydi, duruşu, soğukkanlılığı, atışları ve her şeyiyle.,>

Kutay başını kaldırıp babasına baktı, elindeki silah hala daha hedefi gösteriyordu, <>

Evet demezdi. Melike asla böyle bir şey demezdi. Onun verebileceği en iyi iltifat ‘çalışmaya devam et, konsantrasyonunu bozma’ gibi bir şey olurdu herhalde. Ama Kemal, karısı değildi, yüzündeki belli belirsiz gülümsemenin yerini bir kakırdama aldı ve başını sallayarak, <> dedi.

Bu gün için yeterli bir hedef talimi olmuştu. Kemal, nazikçe oğlunun elinden tabancasını alıp ona bir ip verdi. Şimdi Kutay’ın düğümleri çalışması için onu köpekleri Ada ile birlikte baş başa bıraktı. Kendisi de böylelikle karanlık çökmeden önce birazcık arkadaşıyla laflayabilirdi.

Kamp yerleri fazla uzak değildi, şimdiden, mangalda et pişirmeye başladıklarının kokusunu alabiliyordu. Oğluyla birlikte oraya vardıklarındaysa, çoktan millet etleri, ekmeklerin arasına doldurmuş, afiyetle yiyordu, hatta kara kurt Ada bile, Kemal’in çok eski dostu olan Serkan’ın elinden yalana yalana yiyordu. Öyle kurt değince, insanlar K9, Sibirya yâda malamut filan sanıyordu, değildi. Ada hakiki bir kurt köpeğiydi, kurt kırması olarak üretilmişti. Eğitimleri her zaman daha zor olurdu, hatta tamamıyla evcilleştirilmesinin imkânı yoktu fakat bir hayvana amaç verildiği zaman evcilleştirilmesine ne gerek vardı ki. Ve genlerinde gerçekten kurtluk taşıyan bir köpeğin avcılık becerilerine ne bir Beagle nede bir tazı asla erişmeyi hayal edemezdi bile.

Kemal, arkadaşı Serkan’ın yanındaki kütüğe sertçe oturdu. Bu sırada Serkan 20 yıllık arkadaşının aklından geçen şeyi çok iyi biliyordu ki, eli çoktan yanında duran soğutucu kutunun içinde, buzların arasında kalmış son bir birayı arıyordu.

<> diye uzattı Serkan, buz gibi buharı tüten birayı.

Kemal ise o şişeye dokunduğunda avcuna yeni bileyenmiş bir bıçak saplanmış gibi gelen soğukluk hissiyle kendine gelmişti. <>

Biranın ilk yudumu her zaman en keyifli olanıydı, baştan aşağı dikmek gerekiyordu. O anda bütün dünya yok oluyordu, sadece boğazından aşağı akan o serinlik, dilinde yer eden mayanın tadı kalıyordu.

<>

Kemal, Serkan konuşurken sesindeki hafif huzursuzluğu duymamış gibi yaptı. <>

Şimdi ise mangalda güzelce pişmiş o yağlı dana etlerinden götürme zamanıydı. Kamptakilerden genç bir çocuk, plastik bir tabağa koyup getirdi, Kemal’e. Ayşenur’un oğluydu bu, 15-16 yaşında olmalıydı. Etleri Ayşenur almıştı, öyle yağlı deyince hakikatten de yağlı et buluyordu kadın. Süpermarketlerde satılan, yüzde 20 lik 25 lik dana etiymiş filan falan hikâyeydi hepsi, Ayşenur’un getirdiği etlere göre. Tek bir ısırık ise gayet açık bir şekilde ifade ediyordu bunu.

Serkan huzursuz bir iç çekti. <>

Evet, anlaşılmıştı. Serkan’ın derdi illaki huzursuzluk yaratmaktı bu gün. <> diyerek tekrar ekmeğinden yiyip birasında içti, bu konuyu konuşmak istemediğini belirtmeye çalışıyordu.

Serkan omzunu silki, <>

Kemal çok basit bir şekilde, tersleyebilirdi Serkan’ı. ‘Sanan ne, benim çocuğum’ diyebilirdi. Ama adam ona o kadar güzel bir lafı koyma fırsatı veriyordu ki, Kemal kendine hâkim olamadı. Küçük bir kahkaha attı. <>

Serkan başını eğdi ve bir iç çekti. <>

Şimdi Kemal samimi bir gülüş attı arkadaşına. <>

Kısa bir süre boyuncu huzursuz bir sessizlik takip etmişti ikiliyi. O kadar sessizlerdi ki birbirlerinin çiğneyişlerini, birayı boğazından aşağı yudumlarken ki seslerini bile duyabiliyorlardı. Kemal burada büyüklüğü yapıp sessizliği bozması gerektiğine karar veren olmuştu. Yanında oturan arkadaşıydı nihayetinde.

<> diye döndü Serkan’a. Yüzündeki kibar ve samimi gülümsemesini korumaya çalışıyordu. <>ında>

Serkan arkadaşının gülümsemesine kendi gülümsemesiyle karşılık vermişti. Güzel, bu iyiye işaretti. Bu kamp en azından sabaha kadar sürecekti ve Kemal, kesinlikle belinden, kolu kadar uzun bir av bıçağının sarktığı 1.90 lık bir adamla aynı çadırı küs bir şekilde paylaşmak istemiyordu. <>

<> diye seslendi Kutay. Sesi ağaçlardan yankılanmıştı.,>

Kemal döndüğünde oğlunun, köpeğinin başında buldu. Ada, tek patisini kaldırmış bir şekilde, burnuyla dimdik ileriyi gösteriyordu. <> diye tekrar seslendi Kutay.

İşte bu gerçek bir gülümseme getirmişti Kemal’sin yüzüne. Oturduğu yerden av tüfeğine uzandı ve kalkarken sırtına astı. <>

Bir avcının iz sürmek için yıllarca eğittiği gözlerini sadece binlerce yıl boyunca sırf avlanmak için evrimleşmiş bir kurdun burnu alt edebilirdi. Ada, toprağın üzerindeki belli belirsiz toynak izlerini, burnu yerde bir şekilde hızlı adımlarla takip ediyordu. Kemal, oğlu Kutay la hemen arkasındaydılar. Ellerinden geldiğince sessiz bir şekilde koşma ve yürümenin ortasında bir hızla Ada’yı takip ediyorlardı. Ve çok geçmeden aradıklarını bulmuşlardı.

Ağaçların ortasındaki, küçük bir derenin etrafındaki bir gurup geyik, banyo yapıp su içiyorlardı. Ada, eğitimini biliyordu, bir an önce hayvanların üzerine koşup yakalama içgüdüsüne hâkim oldu ve sahibinin yapacaklarını bekledi. Kemal’in gözleri ise tamamen kızıl geyiklerin üzerindeydi. Sessizce, geyiklerden yaklaşık 200 metre uzaklıktaki bir kayalığın arkasında çok güzel bir konum buldular.

Bir an bile geçmemişti ki, Kemal, av tüfeğini sessizce oğluna uzattı. Bu onun ilk atışı olacaktı. Evet, nişancılık eğitimi almıştı fakat uzun namlulu bir silahla 50 metrenin üzerindeki canlı bir hedefi ilk defa vuracaktı. <>

Kutay kibarca, tüfeği eline aldı. Silah çocuğa göre oldukça büyük gözüküyordu ama Kutay silahın ağırlığının üstesinden geldi, Kayanın üzerine dayandı ve sağ gözüyle, dürbününden hedeflerine baktı. Kemal, çocuğun dikkatinin tamamen hedefeler üzerinde olduğunu açıkça görebiliyordu, konuşurken bir an bile başını çevirmedi, tamamen geyiklere yoğunlaşmıştı. <>

<>

Kutay dürbünden bütün geyikleri inceledi. Bir düzine kadar filan olmalıydılar. Ve tam derenin kenarında, su içmekte olan, bir tanesi… Boynuzları o kadar muazzamdı ki, mavi göklere uzanıyordu, sanki ormanın kralıydı ve başında tacı vardı. Bundan sonra düşünüp beklemen bir mantığı yoktu, silahı elindeydi hedefiyse karşısında, tetiği çekti ve o sessiz ormanı bir patlama gürültüsüne boğdu. Sanki o an bir ömür boyu sürmüştü. Kutay dürbününden, geyiğin sarsılıp yere devrilmesini izledi, etrafındaki bütün geyikler ise panik halinde dört bir tarafa koşuşturdular. Kısa bir anlığına kendinden emin olamamıştı Kutay, gerçekten de o geyik yerde miydi, gerçekten de vurmuş muydu?

<> Babasının neşe dolu sesiydi Kutay’ı kendine getiren. Evet, sorusunu cevabı, gerçekten de o geyiği vurmuştu.

İlk önce Ada oldu, bulundukları yerden bir ok gibi fırlayan, hemen ardından ikisi köpeği takip ettiler. Kutay birkaç adım geride kaldı. Kemal ise geyiğin başında bir dizinin üstüne çömüştü, kurşun deliğini inceliyordu ve Ada o delikten akan kanı yalıyordu. Kutay babasının yüzüne baktı, babasının onunla gurur duyduğunu görebiliyordu.

<> İşte babasının ağzından dökülen ilk kelimeler buydu.

Kutay hiçbir şey söylemedi, sadece zaferine baktı. Bu onun ilk atışıydı ve başarmıştı.