Başlığı okuyup paragraflarda hemen bu yalnızlığın tanımını veya neye ait olduğunu arayabilirsiniz, bu doğal bir davranıştır. İnsanlar yalnızlıklarının bile yalnız olduğunu düşünür ki bu hususta ben de bazen onlar gibi düşünmekteyim. “Herkesin derdi kendine” diye bir söz vardır bilirsiniz biz de burada “herkesin yalnızlığı kendine” diyelim.
Büyük ve sonsuz olan yalnızlıktır benim yalnızlığım. Onu tanımlamak için aklıma bu sıfatlar geldi sadece. Aslında bir ara aile büyüklerimle çok tartışırdım bu konuda. “Sanki siz hep mi benim yanımda olacaksınız, yaptığım hatalardan bırakın ders alayım, siz üzülmeyin benim için, bir gün ölürseniz o vakit yine hatalarım için üzülecek birilerini aramak istemiyorum, yalnız doğdum, bir ikizim filan da yok, yalnız gömüleceğim. Siz de alışın buna…” Üzülüyorlardı fakat sorarım size gerçek değil midir bu! İnsan olarak yalnız doğarız, ikizi olanlar bile el ele tutuşup aynı anda doğmazlar ki! Ve hepimiz toprağın altında, kefenin içinde yatacağız. Bu da bir çeşit uyku yani büyük ve sonsuz bir yalnızlıktır.
Yalnız kalmayı sevmezdim ben de birkaçınız gibi. Korkardım çok. Aklıma periler, hayaletler filan gelirdi ve bilhassa akşam saatlerinde bazen katlanmak zorunda kaldığım mecburi yalnızlıklarımda ödüm patlardı, duyduğum her çıt sesi yüzünden…
Mevlana’nın o güzel sözlerinden birini öğrendim çok sonra. “Yalnızlığın en kötüsü seni anlamayanlar arasında kalmaktır.” Şüphesiz burada birkaçınız “aile bireylerine saygısızlık edip haksızlık yapıyorsun” diye düşünebilir. Fakat kim, kendini anlayan insanlar arasında yalnız olduğuna inanabilir ki? Öyle bir insanın yalnız olduğu söylenemez.
Bilhassa ilanihaye olan bir yalnızlık sarardı sanki etrafımı, geceleri. Uyumayı istemezdim, sevmezdim hiç karanlık perdesiyle gündüzü silen geceyi. Çok sonra korktuğum başıma geldi, daha fazla yalnız kaldım. Ve tuhaf bir şekilde o yalnızlıklarım gündüzlere de yayılmıştı. Kendimi “şehirdeki yalnız yabancı” olarak tanıtıyordum kuşlara. Doğa ile konuşmaya, meditasyon, yoga ve daha pek çok mistik ile spiritualist konuya o zaman merak sardım ve araştırdım. Anladım ki yalnızlıklarım benim için birer hediye. İstiridyeden çıkan inci misali, her yalnızlığıma değer verdim. Daha fazla baş başa kalabilmek için kendimle, kitaplara sığındım. Kitaplar da kimi zaman avuçlarımda bana sığınıyorlarmış gibi hissettim. Mutlu oldum, çünkü öğreniyordum, dili olmayan sade harflerle konuşan arkadaşlarım oldu, kitaplar… Arada sırada yarası iyileşmeyen bir evlat acısı gibi sızlardı yüreğim, birilerinin, birinin sevgisine ihtiyaç duyardım. Kırılırdım, bin parça olarak dönerdim kendime. Her seferinde yekpare biri olarak kalktım, yaşamaya çalıştım; yalnızlıklarım sayesinde.
Yaşadığım her yalnızlıkta acı deneyimlerim oldu. Fakat mağlup olmak güzel değildi. Bir süre sonra kendimi sebepsiz yere suçlu, haksız ve değersiz buluyordum. Yalnızlıklar sessizdir, bazıları kalıcıdır, bazıları hep vardır; fark edilmeyi beklemek üzere, çok çeşitlidirler, tıpkı biz insanlar gibi… Hepimizin yalnızlığı farklıdır, kendine hastır ve hepimiz içimizde birilerinden sakladığımız bir veya pek çok yalnızlık taşırız. İşte o yalnızlıklardır olgunlaşmamızı sağlayan. “Yalnızlık adam olmayanın vereceği sevgiden, saygıdan yeğdir” demiş Mevlana. Değerini bilin yalnızlıklarınızın, sonradan pişman olmayınız yalnız kalamadığınızda…
Bu yazıya 2 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre