Toprak

Uyanıyorum karanlığımın ortasında. Gözlerimde ne hal bedenimde ne derman var kendimi doğrultmaya. Ne benim hayalimde kalmıştın ne de geleceğimde. En öteydin sen, en tozlu raflarımda. Neydi senden geriye bana kalan? Duymuyordun sana söylediğim sözleri. Ağlayışın gölgelemişti sana söylediğim her şeyi. Ne kadar da gürültülüydü oysa senin bile bulunmaktan çekindiğin bu boşluk. İki çürük tahtanın arasından toprağa sızan ışık ile birlikte gözyaşlarının içime aktığını hissediyorum. Uzun zamandır dokunmamıştı hiç kimse bu kadar derinden kalbime. Kanıma karışmıştı gözyaşın, işlemişti en içime. Toprak hapsediyordu seslerimizi. Yasaktı ondan gerisi bir kimsesiz kalan sahipsiz ruhlara. Bana getirdiğin güllerin kokusunu hissediyorum burada. Yalnızlık kokan bu toprağa karışıyordu canlılığı. Onu da solduruyordu zamanla, ama bir tutamı bile işlediğinde içime hareketsiz bedenimde tarif edemediğim bir neşe, solan gözlerimi aydınlatıyordu. Dudaklarını hissediyorum üzerimde. Kirletiyordu seni bu toprak. Beni sana hatırlatsa bile yapma bunu kendine. Sen yeter ki gel, ben sana sadece baksam da olur. Tatmasam da olur dudaklarını. Dokunamasam da sana. Sen sadece gel.