Sevdiceğim

Bugün sana yazıyorum. Belki gerçekleşmeyecek bir hayal için, belki de hiç gelmeyecek olan bir Sevdicek için. Bir gün sana ‘’Sevdiceğim’’ demiştim. Dedin ki sen de ‘’onun anlamı büyüktür, kaldırabilir misin sen?’’ Bunu söylediğin de anladım beni güçsüz gördüğünü. O günden beri yazıyorum bu yazdıklarımı hiç görmeyecek olan bir Sevdicek için. Belki boş, belki anlamsız, belki de yararsız bir şey yapıyorum. Ama hoşuma gidiyor benden çoktan giden ve hiç gelmeyecek olan bir Sevdicek için yazmak. Bir nevi seninle konuşuyorum ama sen hep sessiz kalıyorsun, ya da ben duymuyorum bana anlatılarını. ‘’Seni üzmek bir çiçeği dalından koparmak gibi’’ demiştin bana. Koparmaya kıyamadın mı? Koparsan da bir suyun içine koysaydın ya o çiçeği. Ya da bir başka toprağa gömseydin ya. Yine yaşamaz mıydı o çiçek? Can nasıl bedenden ayrıldığı zaman o hayat bitmiş olursa, bir çiçekte toprağından ayrıldığı zaman hayatı son bulur, ne fayda ki onu başka topraklara gömsen, yeniden hayat vermeye çalışsan. Bizim ki de buna benziyor işte. Sen beni toprağımdan çoktan kopardın, ama tek eksik yeniden hayat vermeden o çiçeği attın, sanıyorsun ki benden giderek bana hayat veriyorsun, hayır sen benden giderek beni ayağının altında eziyorsun, yapraklarımı teker teker koparıyorsun, yavaş yavaş beni öldürüyorsun… ve bende buna izin veriyorum. Bende de suç var aslında. İnsan sonunda uçurum olduğunu bile bile yürümeye devam eder mi bir yokuştan yukarı? Evet eder, hatta bunun bir de adı var. AŞK. İnsan bile bile, göz göre göre koşmaya devam ediyorsa, bunun adı aşktan başka bir şey değildir. Neyse Sevdiceğim ben… ben yine yazdım senin hiç göremeyecek olduğun bir sayfa daha. Umarım görmüyor, duymuyor, ama hissediyorsundur… hoşça kal Sevdiceğim.

-25.03.2018-


Etiketler: Esma Koc yazıları