"Beklenmeyen bir anda kalbe düşendin sen. Her aşk beklenmeyende gelmez mi zaten. Durmuş kalbimi canlandırmış, hayat getirmiştin. Yüzüme gülümseme getirmiştin. Heyecanla her gün seni görmeyi bekliyordum. Bütün gün işim gücüm beklemekti. Umurumda değildi harcadığım vakitler. Seni gördüğümdeyse dilim tutuluyor, ellerimi nereye koyacağımı bilemiyordum. Sanki bütün gün seni beklemedim gibi hiçbir şey yapamıyordum. Ya gözlerin, o yemyeşil gözlerini sanki hiç özlememiştim. Bakamıyordum utançtan, içim hasretiyle dolsa da gözlerinin bakamıyordum. O kadar mutlu oluyordum ki hayatı unutuyordum sen yanımdayken, sen bunu bilmesen de. Bilmiyor muydun sahi? O an için bilmiyordun evet ama ben sonra öğreniyordum ki meğer sen de benim gibi o anı bekliyormuşsun bütün gün, sen de beni görmek istiyormuşsun. Neydi bu? Boş ver, yaşamak güzel ya illa ki adı olması mı gerek. Fakat bir gün ismi olacaktı aramızdakinin, o zaman daha mutluyduk. Sana sarılabilmek, aman Allah'ım hiç düşünemezdim bunu, varlığın bile titretirken sana sarılmak depremler yaratırdı yüreğimde. O gözlerine dakikalarca bakacaktım. Geceler boyu sen anlatacak ben dinleyecektim, ilk defa hiç bölmeden, hiç konuşmadan birini dinleyecektim. Ya sana sarılıp uyumak, ölüm uykusu olsa düşünmeden yatardım o uykuya seninle. İşte buydu mutluluk, işte buydu kısa süren mutluluk. Sen gidene kadar sürmüştü tüm bu mutlu depremler, sonra yerine acı bir hüzün, kayıplar dolu depremler gelmişti, arkalarında harabeler bırakıyorlardı tıpkı senin arkanda beni bir harabe gibi bırakmanda olduğu gibi. Gittin, gittin bir gün. Ne bir şey dedin, ne de eskisi gibi sımsıkı sarıldın giderken. Oysa önceden sımsıkı sarıl bana dediğinde sana sarılırdım, sen de sımsıkı bu mu der daha da sıkı sarardın beni kollarınla. Şimdi ben sana soruyorum sımsıkı bu mu? Neden gidiyorsun bile demek istemiyorum, sadece küçük bir gitme çıkmıştı ağzımdan, sense yeşil gözlerinle bana bakıp, son defa bakıp gitmiştin. Oysa gel desen gelecektim. Beraber gitsek olmaz mıydı? İlla ki gitmen gerekiyorsa beraber gitsek... Yoksa benden mi gidiyordun sevgilim? O gündü beni benden alan, yerine harabe bıraktığın gidişle terk edilişim. O günden sonra ne yüzüm güldü karşında utanmam gibi, ne de kimsenin gözlerine bakabildim. Beraber gitsek olmaz mıydı? Beni bırakıp gitmesen, beni de götürsen. Söz sesimi çıkarmam aynı geceleri uzun uzun anlattığın hikayeleri dinlerken ki gibi. Söz ne dersen onu yaparım, senden önceki başına buyrukluğumu bırakıp seninle her şeye boyun eğdiğim gibi. Beni de götürsen? Gel desen, elini uzatsan…"
Gözyaşlarıyla ıslanmasına aldırmadan yazıyordu kalbi kırık kız. Canı yandığı, yüreği acıdığı her halinden belliydi ama yine de bu mektubu yazıp ona yollamak istiyordu. Bir ihtimal eline ulaşır,bir ihtimal geri döner, bir ihtimal "Gel" derdi belki… Bir umudu hala içinde vardı, gerçek olmayacağını bile bile umut ediyordu. Vazgeçemiyordu ki... Unutamamıştı hiç birlikte güneşin doğuşunu izlemelerini, terasta soğuktan donup birbirlerine sokulmalarını. Hala gel diyeceği günü bekliyordu aşkıyla kavrulmuş kalbi ile birlikte. Onun gidişini izlediği pencerede saatlerce, günlerce, haftalarca, aylarca oturuyordu o gittiğinden beri…
Bu yazıya 3 yorum yapıldı.
Saygılarımla
Nasıl bir insansınız siz böyle?
Tüm yazılarınızı okudum, elinize, kaleminize ve kelamınıza sağlık.
Can'sınız :)
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre