O gün sabah erkenden kalktı, otobüsü kaçırma korkusu vardı içinde çünkü. Dün arkadaşlarıyla son bir defa görüşememiş olması içini burksa da yapacak bir şeyi yoktu. "Ben zaten vedalaşmayı sevmiyorum." diye kendini avutuyordu. Daha saat erken olmasına rağmen son defa kontrollerini yaptı ve valizine son koyulacak şeyleri de koydu. Ardından sıra onun hazırlanmasına geldi. Bir çırpıda giyindi, rahat şeyler giydi üzerine; e ne de olsa yolculuk bu, kaç saat yol gidecekti. Kendi de hazırlandıktan sonra çantasına yolda okumak için bir kitap koydu. Yolda kitap okumaya bayılıyordu ve kalem kağıt eklemeyi de unutmadı çünkü aklına yazılacak düşünce en fazla yolda geliyordu ve yazmalıydı bunları mutlaka. Artık hazır sayılırdı, son bir defa etrafa baktı unuttuğu bir şey var mı diye. Daha sonra bir kez daha baktı, bu sefer veda ediyordu aylarının geçtiği bu küçük çatı katına. Arkadaşlarıyla hep burada otururlar sohbet ederlerdi, kafalarını dağıtırlardı, dertleşirlerdi, ağlarlar ve aynı zamanda gülerlerdi de. Ne anıları geçmişti burada. Arkadaşlarının yanı sıra tek başına da çok şey yaşamıştı. Onun yalnızlıklarına, ağlamalarına ayrıca gülmelerine, mutluluklarına da şahit olmuştu bu yatak odası. Yapamadığı yemeklere, yaktığı tencerelere şahit olmuştu bu mutfak. Miskin miskin saatler geçirmesine şahit olmuştu bu kanepe, aynı zamanda saatlerce uyumasına veyahut saatlerce kitap okumasına şahit olmuştu bu çok sevdiği yatağı. Şimdi veda zamanıydı. Artık gitme vaktiydi... Valizini aldı, arkasına dönüp son bir defa baktı. Ev bomboştu, sanki hiç yaşanmamıştı bu evde, sanki o kadar an silinmişti bir anda, sanki hiç gülünmedi, ağlanmadı bu evde. O kadar boştu ki... Ve kapıyı açıp yavaşça arkasından kapadı. Artık gitme vaktiydi…
Bu yazıya 1 yorum yapıldı.
Rina
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre