Bir Anne

Hayat öyle bir şeydir ki; nerde, ne zaman karşına ne çıkacağı belli olmuyor.. Derin bir sessizlik ile başladım hayata. Yani hayat 1-0 önde gidiyordu..

Hava soğuk, ben ise her zaman ki gibi yüreğimin doruklarında, insanlar ise çoktan derin uykunun sıcak kucağında kendinden geçmiş bir şekilde düşlerde sevişiyorlardı. Aklımın tamamını kaplayan , bitmek tükenmek bilmeyen o sorular yerlerini çok tan alkıştı. Cevaplarını sadece kendimin bildiği lakin kendime dahi cevap vermekten korktuğum , cevapsız kalan düşler.. Aydınlanacağım günü bekliyorum karanlık kaplamış odamın en soğuk köşesinde.

Hayat denilen sahnede ilk nefes ile başladım oyunculuğuma. Derin birkaç iç çekip hızla döndürmeye başladım o çarkı. Doğrularım yanı sıra hatalarımda vardı elbet. İlk hatam ise emeklemeyi henüz öğrenememişken koşmaya çalışmaktı. Aslına bakarsanız hayatın en katı kuralıda buydu. Annemin anlattığı masalda , danaların girdiği o bostanda , ayakta kalabilmenin yolu tek başına çırpınabilmekmiş.O masalların hayatta hiçbir karşılığı yok iken kendimi öyle toz pembe bir hayata adamışım ki, hızlıca dönen o çarka aldırmayıp yürümeye çalışırken aslında her bir yanım yara bere içinde kalmıştı..

Uzun yıllar sonra kendime sorduğum tek bir soru; kimdim ben?

Üzerine geceyi yakıştıran, mutlu olmak isteyip fakat yüzüne hep hüznü süren , en çok gözlerinde kuytu köşelerde saklı tuttuğu seven, aşkını yada eski aşklarını özleyen,içindeki tertemiz çocukluğunu saklayan,geceleri sabahlara kadar oturup ertesi gün uykusuzluktan olsa gerek akşama kadar uyumayı seven yemek yapıp sadece yalnızlığı ile baş başa yemek yemeyi seven, sahte kahkahalar atıp aniden ağlamayı seven,bir gün meleklerin dünyaya geleceği günü sabırsızlık ile bekleyen henüz kendim tam büyümemişken canımdan bir parçayı büyütmeye çalışsan bir anneyim…