Doğalgazın “yaygınlaştırılması” sebebiyle, kömür kullanımı azaldı. Ama elbette kömür yine önemini koruyacak.
Açıkçası “kalitesiz” kömür kullanımı 90 yıllarda İstanbul’un da KABUSU olmuş, İstanbul’da bazı semtler, “yaşanamaz” hale gelmişti. 94 yılında, o zamanki Belediye Başkanı Sayın Erdoğan’ın el attığı en önemli konulardan biri de KALİTESİZ VE KAÇAK KÖMÜRÜN kontrol altına alınması, İstanbullunun bunu kullanmaması, birileri bundan rant sağlayacak diye İstanbullunun sağlığının hiçe sayılmaması idi. Bu hiç kolay olmadı. Büyükşehir Zabıtası bu konuda - bir çok kimsenin belki de hiç bilmediği, bilmyeceği – büyük bir fedakarlık gösterdiğine de şahidim.
Taşkömürünün Türkiye’de Keşfi :
“Uzun Mehmet, Taşkömürünü Türkiye’de ilk keşfeden kişi (1). O zaman kömür İngiltere’den İTHAL ediliyordu. Buna ödenen paranın yanında, İngiltere ile bir savaş hâlinde onlardan kömür almak imkânsızdı. Sultan İkinci Mahmûd Han (1808-1839) bir FERMAN çıkararak memleketin her yerinde “kömür aranmasını” emretti. Ayrıca BAHRİYEDE asker olanlara “kömür nümûneleri” verilerek “terhislerinden sonra” ARAMALARI isteniyordu. “Bu ERLERDEN Uzun Mehmed”, Kestâneci köyüne dönünce kömür aramaya başladı.”
Bize, genel olarak, kömürü Uzun Mehmed’in bulduğu söylendi. Ama şurası atlanmamalı : Bu insanları TEŞVİK EDEN irade, lider kimdir? Bu ne güzel bir karardır! Ne güzel fermandır! “Yarınları” düşünmektir. “TORUNLARININ torununu” düşünmektir. “Vatanı ve milleti sevmenin” önemli bir ÖLÇÜSÜ de herhalde bu gibi “icraatlardır.” Ayrıca, Bahriye’nin yani DENİZ KUVVETLERİNİN – ki şu zamanlarda DARBE deyince akla gelen komutanlıklardandır – “bu çalışmanın bir parçası” olması; Türk Bahriyesinin İngiliz vb.nin kömürüne “bağımlılığı” gidermek için “HALKIN katkısını sağlama” gayretleri, anlamlıdır.
“Uzun Mehmet, kışlık unu için değirmene gittiğinde sıra kendisine gelinceye kadar Ereğli-Zonguldak Kösedağı mevkiindeki Neyren (Niren) Deresi boyunca araştırmalarına devam etti. Ertesi gün de kömür aramasına devam eden Uzun Mehmed, ana kaynağı bulup, oradan parçalar alarak çuvalla evine getirdi. Yakınca, aradığı kömürün bu olduğunu anladı. Damardan aldığı parçaları İstanbul’a götürüp “ilgili yere” teslim etti.”
Burada, “devletin” insanları, HALKI, - köylü ve sair diye AYIRMADAN – bu tür bir buluşa sevketmesi ve bulan kişinin de bulduğunu DEVLETE bildirmesi dikkat çekicidir.
“Kendisi, Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından (50 kese altın) mükâfatla taltif edildi. Ayrıca kendisine kaydı hayat şartıyla 600 kuruş maaş bağlandı. Bir heyetle Zonguldak’a dönüp, kömürü “bulduğu yeri göstereceği sırada” kahvesine ZEHİR konarak öldürüldü (1829). Bu işi, “kömür aramak” için “ferman alanlardan”, Ereğli mütesellimi (vergi tahsildarı) oradan gönderdiği iki kişiyle yaptırdı.”
Burada da bir “buluşun önünün kesilmesini”; kişisel çıkarın, millet devlet çıkarından üstün tutulduğunu; ÇIKAR için adam ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ / öldürtüldüğünü; bunu hem de DEVLETİN bir görevlisinin yaptığını görmekteyiz.
Tarimizden ders alarak / çıkararak, bugün de işte böyle liderler bekliyoruz? İthal değil, YERLİ diyen, kendimiz çıkaralım, bizim olsun, BİZİM MALIMIZ olsun diyen liderler bekliyoruz. Bizim uçağımız, helikopterimiz, insansız hava uçaklarımız olsun diyen LİDERLERİMİZ, teknotratlarımız olsun istiyoruz.
Artık, “ABD den, İsrail vb. devletlerden 3 uçak, 5 helikopter aldık” giibi pohpohlanarak verilen haberleri “duymak istemiyoruz”…
NOT : MEHMET, İslam peygamberi olan Hz. Muhammed'in adından türemiş Türkçe bir erkek adıdır. İsim önce Mehemmet olmuş, sonra MEHMET olarak okunmaya başlanmıştır.
(1) Kömür ve keşif bağlamındaki bilgilerde kaynak :
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/uzun_mehmet
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre