Büyük aşklar vardır yeryüzünde; dilden dile dolaşan, kitaplarda sayfalarca anlatılan. Herkes gıpta eder o aşklara ama bunlardan hangisi mutluydu ki? Romeo ile Juliet’inki mi? Ferhat ile Şirin mi? Ya Leyla ile Mecnun? Hangi aşık maşuğuna kavuşmuş, onu kollarıyla sımsıkı sarmış, kokusunu içine çekebilmiştir doyasıya. Aşk’ta kavuşma yoktur. Kavuşursan aşk olmaz. Onların aşkı da bunlardan biri idi. Türk şiirinin önemli şairlerinden Nazım Hikmet ve eşi Piraye’nin aşkı. Onlar da büyüktü çünkü kavuşamamışlardı bir türlü birbirlerine. Nazım’ın mapushaneye yatması ile ayrılık girmişti aralarına ve aşkları büyümüş gitmişti. Hele de o Nazım’ın kızıl saçlı bacısına yazdığı şiirler ile daha da güçlenmişti belki de Piraye ile Nazım’ın aşkı.
‘’Hatice, Piraye, Pirayende.
Doğum yeri neresi,
Kaç yaşında,
sormadım,
düşünmedim
bilmiyorum.
Dünyanın en iyi kadını,
dünyanın en güzel kadını
Benim karım.
Bu bahiste
Realite umrunda değil…’’
Diyordu Nazım, Piraye için şiirinde. Bu değil midir işte gerçek aşk (gerçek aşk yoktur aslında, aşkın sahtesi de yoktur AŞK vardır tek başına), hiçbir şeyi umursamaksızın sevmek, onu o olduğu için sevmek, aşık olmak. Yüreğinde o vardır hiçbir nedeni, gerekçesi olmadan seversin Nazım’ın da dediği gibi;
‘’Gerekçesi yok ki aşkın, dünyanın en güzel yüzünü bembeyaz bir yatağın üzerinde ağlatanlar tutkuyla sevilenler olarak kalacaklar. Aşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir.’’
Aşık olmadan yaşamak yaşamak değildi Nazım için ve o Piraye’nin aşkıyla yaşadı, her gün onu düşünerek katlandı mapushane hayatına ve hep aklında kızıl saçlı bacısı vardı, onun ismini sayıklıyordu her geçen gün.
‘’Bulutlar geçiyor: haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda
uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir : — «P î r â y e ,
P î r â y e !...» — diye..’’
Cismi yanında olamıyor ismi olsun bari diyerek belki de kazımıştı kol saatinin kayışına tırnaklarıyla Piraye’nin ismini. Diğer yarısı, yaşam sevinci, hayatın anlamıydı Piraye onun için. Kalbinde olduğu gibi şiirlerinde de o vardı hep. Her yerde Piraye vardı aslında Nazım için.
‘’Kitap okurum :
içinde sen varsın,
şarkı dinlerim :
içinde sen.
Oturdum ekmeğimi yerim :
karşımda sen oturursun,
çalışırım :
karşımda sen.
Sen ki, her yerde «hâzırı nâzır»ımsın,
konuşamayız seninle,
duyamayız sesini birbirimizin :
sen benim sekiz yıldır dul karımsın... ‘’
Dul karısıydı o Nazım’ın, hapisteki kocasının mektuplarını, şiirlerini hasretle okuyan. Dul olmasaydı Piraye, Nazım hapiste olmasaydı, ayrı olmasalardı belki de bu kadar büyük olmazdı aralarındaki aşk, Nazım en güzel şiirlerini Piraye için yazmış olmazdı belki de o zaman. Aşk olmazdı o zaman çünkü Aşk'ta kavuşma yoktur.
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre