Eve geldiğinde saatin ne kadar geç olduğunu fark etti. Aceleyle çantasını yere bırakarak yatak odasına girdi. Eşi, üstü yarı açık vaziyette yatıyordu. Eşinin yanında üç yaşındaki kızı pijamalarını dahi giymeden yatmış uyuyordu.Şefkatle kızının ellerini tuttu.Yumuşacıktı.Ona günün tüm yorgunluğunu unutturan ve hayatını sevimli kılan bu ellerdi.Kızının ellerini bırakmadan diğer eliyle eşinin üzerini örttü.Eşi hafifçe Ona doğru dönerek:
“Hayatım sen mi geldin?” dedi.
“Evet.Ben geldim.” Dedi hüzünle.Daha erken gelmiş olsaydı eğer eşiyle yemek yer, kızıyla günün değerlendirmesini yaparlardı.Eğer çok yorulmuşlarsa kızıyla beraber pijamalarını giyer kızı uyuyana kadar yanında beklerdi…
Kızı uyuyunca eşiyle az da olsa ilgilenir ve sorumluluklarını yerine getirmenin rahatlığıyla uykuya dalardı…
Oysa tek sorumluluğu ailesi değildi. Okulda ondan problem vermesini bekleyen yüksek lisans öğrencileri vardı. Tabi bir de hiç bitmeyen koşturmacalar içinde günün sonuna doğru enerjisi biter evine o halde geri dönerdi.
Hayatta önceliği eşine ve minik kızlarına vermesi gerekirken kendini hayatın keşmekesi içinde tüketir ve tükenmiş bir anne ve yorgun bir eş olarak hayatındaki en değerli bu iki kişiyi nasıl da ihmal ederdi…
Her şeye rağmen kızıyla her akşam oyun oynamayı es geçmezdi.Ne oynayacaklarına kızı karar verirdi.Oyunun adı kimi zaman körebe, kimi saklambaç kimi de yakalambaç olurdu.Oyunun adı her e olursa olsun oyun boyunca fırsat buldukça kızına sarılır saçlarını okşardı…
Oysa bugün kızıyla oyun oynayamamış kızına sevgi gösterisinde bulunamamıştı…Kızının hayatta en çok ihtiyaç duyduğu şeyden, anne sevgisinden onu mahrum etmişti.
Ve şimdi tüm pişmanlığına rağmen kızını uyandırmak ve kızıyla oyun oynamak istiyordu…
Şefkatle evladına dokundu;
“Bebeğim uyan hadi.Ben geldim…” dedi.
Ancak kızı öyle dalmıştı ki uykuya ne çare annesini duymuyordu…Kalbini saran hasretle evladına sarıldı ve onu yatağından kaldırdı:.
“Bebeğim.Ne olur uyan tatlım.Hadi oyun oynayalım….”
Sihirli sözcüğü duyan kızı bir anda gözlerini açıverdi:
“Anne.Sen okulda kalmayacak mıydın gene?”
Kızının bu sorusu üzerine titreyerek:
“Yavrum. Okul benim evim değil ki…” dedi.Ama devamını getiremedi.Boğazına hıçkırıklar saplanmıştı.
Gözlerinden pişmanlıkla akan yaşları tutamayarak kızını göğsüne bastırdı:
“Benim evi sizsiniz.Baban ve senin olmadığın bir yerde ben nasıl kalırım?”
Küçük kız annesini üzdüğünü anlamış olmalı sorusunu değiştirdi.Annesine soru sormak hayatta en sevdiği şeydi…
“Benimle seksek oynar mısın anneciğim?”
Genç kadın kendini toparlamaya çalışarak kızına sordu:
“Yavrum ama sek sek dışarıda oynanmaz mı?”
“Olsun anneciğim.Biz de dışarı çıkarız…”
Genç kadın dışarıdan henüz gelmişti.Hem bu saatte dışarısı sek sek oynamak için ne kadar da tehlikeliydi.
“O zaman babanı da uyandıralım.O da bizimle gelsin.” Dedi.
Eşi oysa ne kadar da güzel uyuyordu.Gene de istese onu geri çevirebilir miydi?
Ellerinden tuttu ilkin eşinin.Elleri ne kadar da üşümüştü.Erken gelmiş olsa ellerini ısıtırdı eşinin...
Eşi çok geçmeden genç kadına cevap verdi.Ellerini sımsıkı kendi ellerinin arasına aldı.Bu eşiyle arasındaki beden diliydi.Sevgilerinin devam ettiğinin simgesiydi…
“Bir tanem.Çok mu yoruldun bugün?”
“Erken gelseydin yorgunluğum kalmazdı. ” cevabını verdi eşi…
Genç kadının yüreği titredi.Gözünde yaşlar cevap verdi eşine:
“Kızımızla oyun oynasak bizi izler misin?”
“Onun yerine yarın erken eve gelsen olmaz mı?”
Duymamış olmayı isterdi bu cümleleri.Artık yüreği kelimeleri taşıyamayacak kadar ağırdı.
Ağlıyordu genç kadın. Ağlıyordu hüngür hüngür…
İyi bir anne olamadığına ağlıyordu.Eşinin elleri buz gibi uyuduğuna, eşinin yorgun yatırdığına ağlıyordu…
Ailesine öğrencileri kadar dahi zaman ayırmadığına, onları yalnız başlarına bıraktığına yanıyordu….
Ağladığını duyunca eşi yataktan kalktı.Eşine sarıldı ağır ağır.
Genç kadın biraz olsun rahatladı.O anda uzaktan bir ses duyuldu:
“Anneciğim.Ben hazırım.Hadi çıkalım…” diyordu kızı.
Eşi gülümseyerek sordu:
“Bu kız gecenin bu saatinde nereye gidiyor böyle?”
Genç kadın kızı evden çıkar endişesiye yataktan fırladı:
“Sek sek oynayacağıma söz vermiştim…” dedi kapıya koşarken…
Kızı çoktan giyinmiş.Gülümseyerek annesini bekilyordu:
“Yavrum saat çok geç oldu.Başka bir gün…”
Lafını tamamlamasına fırsat kalmadan bir el dudaklarına dokundu.Az önce ısınmış bir el, elleriyle hafifçe eşinin dudaklarını kapattı…
“Madem sek sek oynayacaksınız. Beni de aranıza alır mısınız?”
Küçük kız sevinçle bağırdı:,
“Yaşasın.Babam da bize katılıyor..Oleeeey…”
Genç kadın merakla eşine döndü:
“Ama sen uyumuyor muydun?”
Eşi ellerini eşinin omuzlarına dolayarak:
“Sen gelmeden ben nasıl uyuyabilirim?” dedi.
Az sonra üç yorgun insan dinlenebilmek için evlerinden çıktılar…
Ellerinde bir tebeşirle yere kareler çizerek sek sek oyununa başladılar…Önce genç kadın uyuyakaldı ayakta.Çok yorgun olmalıydı.Üniversite hocası olmak kolay sayılmazdı.
Eşi bu düşünceyle eşini kucağına aldı.Annesinin babasının kucağında uyumuş halini gören küçük kız:
“Babacığım hadi şimdi de evimize gidip uyuma oyun uyuyalım.Ama bu sefer gerçekten uyuyalım.Çünkü annem bizim yanımızda…”
Genç adam en yorgun gülümsemesiyle kızına gülümsedi.
“Haklısın yavrum.Hadi öyleyse…” dedi.
Genç adam eşi kucağında kızıyla beraber çıktı merdivenleri.Eve girince önce eşini yatağa bıraktı.Sonra, kızının beşiğine çıkmasına yardım etti.Ve nihayet kendisi de yatağa girdi.
Genç adam bir müddet eşini izledi.Sonra yorgunluğunu gidermek için eşine sarıldı uyandırana
kadar…Genç kadın, uyanana kadar öylece kaldı.Nihayet gözlerini açınca eşi genç adam dudaklarından bir parça öptü.Eşi daha dudaklarını bırakmadan onu bıraktı.Eşi kendisini uykunun sıcacık kollarına bıraktı…Genç adam uykuyu eşinden kıskanarak uykuya daldı…
Bu yazıya 1 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre