Ben kimdim? Babam, vücudumdaki değişiklerle tuhaf bir şekilde gurur duyuyor, “benim oğlunm delikanlı oluyor” diyordu. Annem, çocukken kızlarla oynamamı istemeyen annem, hevesle kız arkadaşımın olacağı ve kendisiyle tanıştıracağım günü bekliyordu.
Okulda erkekler güreş tutuyor, çeşitli şekillerde gövde gösterisinde bulunuyordu. Bense hayranlıkla onları izliyordum. Bana “ya, sen nasıl erkeksin ,” dediklerinde “ama ben çok zayıfım,sizin kadar güçlü değilim ” diyordum. “o zaman güçlen sen de ”diyerek beni aşağılıyorlardı.
Kimi erkekler kız peşinde koşuyor ve babacan bir şekilde ellerini omzuma koyuyor “Oğlum güçlenmen için bir kız bulup onunla iş karıştırman lazım ” diyorlardı. İş karıştırmak nasıl oluyordu? Bir gün istemeden de olsa öğrendim.
Okulun yarım günü olduğu bir gündü. Niyeyse herkes çıkmış bir ben kalmıştım okulda. Eşyalarımı almak için sınıfa girdiğimde hayatımda hiç görmediğim bir manzarayla karşılaştım. Masanın üstünde, ders dinlediğimiz masanın üzerinde bir kızla bir erkek çırıl çıplak uzanmıştı. Yaptıkları şey yüzünden kız çok acı çekiyor olacak, inler gibi bir ses çıkartıyordu. Biri ona taciz mi ediyordu. Hayır, bu olamazdı. Sınıfımdaki kızların namusu benden sorulurdu. Düşüncesizce bağırdım:
“Bırak kızı, lütfen bırak!”
O anda beni fark ettiler. Korkuyla yüzüme baktılar.Kız, benim sınıf arkadaşımdı. Ucum bitince istediğim, sınavlarda birlikte kopya çektiğimiz, kantinde birbirimize çocukça şakalar yaptığımız arkadaşımdı. Ama şu haliyle, bir kadın gibi çekici ve yakıcıydı. Gene de bakmak istemedim daha fazla. Durumu anlamıştım, birlikte iş karıştırıyorlardı.
Utanarak, sınıfı terk ettim. Ama o arkadaşımın, o genç kızın, ya da kadının o hali hiç gitmedi gözlerimden. Erkek olmak böyle ispatlanacaksa eğer… Gene de midem bulanıyordu.Hepsi benim çocukluk arkadaşımdı. Hem ben daha çocuk değil miydim?Ah, ne geldiyse başıma kendimi hala çocuk gibi görmemden gelmemiş miydi?
Ertesi gün, sınıfın alay konusuydum. Gözümle gördüğüm şeyi dahi anlamamıştım. Hala, anacığımın küçük oğluydum? Sahi, ben ne biçim erkektim?
Böylece arkadaşlarımdan daha çok uzaklaştım. Öyle ya, onlar bir şekilde ispatlamışlardı kendilerini. Artık sıra bende değil miydi?
Günlerden bir gün, beden dersinde top oynarken topumuz kızların giyindiği odaya kaçtı. “Hadi topu al gel” deyince arkadaşlarım utana sıkıla girdim odaya. Odada, hiç görmediğim bir kız vardı. Öyle bir gülümsüyordu ki bana erkekçe karşılık verdim gülüşüne…Davranışımdan fırsat yakalamış olacak sordu arsızca “Arkadaşım südyenimi takamıyorum,bana yardım eder misin?”
Hayır, edemezdim. Yapamazdım; utanırdım. Bir kızın ne iç çamaşırına ne de tenine dokunamamıştım şimdiye kadar. Dokunduğum an elim yanacak diye korkardım.
“Ben topumu almak için…”
Devamını getiremeden lafımın harika bir parfüm sıktı üzerine. İlk defa bir kız böyle güzel kokuyordu. Az yanına yaklaşsam kokusunu içime çeksem sanki ne kaybederdim. Ben yaklaşınca fırsat bulup bana sırtını döndü. “Hadi lütfen şu südyenimi tak” dedi.
Bir koku baştan çıkartabilirmiş demek bir erkeği. Sırf kokuyu yakından duymak için iç çamaşırının askılarını tuttum. O an, anladım ki koku bahaneydi.Asıl istediğim kızın çamaşırına değebilmekti.Ama isteklerin biri, diğerini doğuruyordu.Kızın çamaşırına dokunduğum an Onun vücuduna dokunmak istedim. Ellerim titreyerek parmak ucumla kızın omzuna dokundum.Devamı gelecekti. Dokunma da yetmiyordu, öpmek istiyordum. O anda ayak sesiyle irkildim;biri geliyor olmalıydı.Yanaklarım kıpkırmızı olarak kaçarak ayrıldım odadan…
Topu bekleyenlerin canı cehennemeydi. Top oynayacak hal mi kalmıştı bende. Bir koku, bir çamaşır ve bir dokunuş dünyamı alt üst etmişti… “Devam etmelisin ” diyordu bir ses. “Başladığın işi bitir.Bitir ve erkek olarak dolaş sınıfta! ”
Yemek yiyemiyordum, dilim tutulmuş gibiydi. Okulda dersleri dinleyemiyordum. Çünkü deli gibi yapmayı istediğim o iş, ruhumda fırtınalar koparmıştı.
Kızlara farklı bakıyordum artık. Hiç dikkatimi çekmeyen yanları dikkatimi çekiyordu. Bir bahane bulup kimiyle tokalaşıyordum. Ellerine değmek vücutlarına değmek kadar olmasa da beni rahatlatıyordu.
Ama hayat böyle geçmiyordu. Bir an önce birini bulup istediğim ne varsa onunla yapmalıydım. Fakat, bu hiç tanımadığım bir kız olmalıydı. Bir gün erkekler konuşurken gizli gizli beni de aralarına aldılar. Bizim mahallenin yakınlarında genelev denen bir ev varmış. “Orası ne oluyor?”diye sormama gerek kalmadan anlattılar. Oraya bir çok erkeğin gittiğini ve bir gece içinde nasıl da rahatladıklarından, huzura erdiklerinden bahsettiler. Yalnız, bir gece için biraz fazla para aldıklarını da sözlerine eklediler..
İlgimi çekmemiş gibi yaparak aralarından ayrıldım. Arkadaşlarım bana ilk kez iyi bir şey söylemişlerdi. Farkında olmadan bana yol göstermişlerdi.
Sevinçle evime gittim. Aylardır babamın harçlıklarıyla para biriktirdiğim bir kumbaram vardı. Gerçi içinde bir hayli bozuk para vardı; ama herhalde orda bütünleştirirlerdi.
Bavuluma bir gece boyunca ihtiyaç duyacağım ne varsa doldurup kapıya doğru yürüdüm. Annem peşimden koşarak yetişti.
“Oğlum, hayırdır, nereye böyle?”
Hiç yalan söylememiştim anneme. Ama galiba sırası gelmişti. Zor da olsa “Anne, ben Ömerlere ders çalışmaya gidiyorum, ” dedim.
Zavallı kadın neşeyle gülümsedi.
“Aferin benim oğluma.Hep böyle çalışkan ol.Ömerin annesine de benden selam söyle.”Tamam dercesine başımı salladım.
Giderken, son kez baktım evime. Sıcacıktı, tertemiz ve mis kokuluydu. Peki ya gideceğim yer… Soyunma odasındaki kızın kokusu geldi aklıma.Erkeklik damarım kabardı durduk yere. Kim bilir orda beni nasıl güzel kızlar karşılayacaktı? Aralarında seçip en güzel olanını yapacaktım sabaha kadar onunla istediğim ne varsa.
Bu düşüncelerle arkadaşlarımın tarif ettiği sokağa doğru yol aldım. Sokağı bulduğumda gün gece olmuştu.Korkuyordum,hem çok…Bulabilecek miydim anlattıkları evi. Bulsam bile param yetecek miydi?
İçimi bir titremedir aldı. Bu sokak ne kadar da ıssızdı. Bizim sokak, evlerin ışıkları sayesinde apaydınlıktı halbuki .Sessiz falan da değildi. Beni tanıyan herkes bizim sokakta dolaşırdı.
Ah, bizim sokağımız!Ah, evim…Ah, rahat yatağım.Şimdiden nasıl da gözümde tütüyordu.
“Hey dostum bu saatte buralarda ne işin var”
Çok yakınımdan gelen sesle irkildim. Boya yaparken dahi giymeyeceğim kadar eski kıyafetli, kirli yüzlü bir çocuk yanıma yaklaşıyordu.
Korkuyordum. “Babacığım, ne olur beni kurtar bu sokaktan,” diye bağırmak istiyordum.Ama nafile…
Bu korku içinde çocuğun elini sırtımda buldum.
“Soruma cevap versene benim’”
“Ben, şey… Bu sokakta bir ev varmış. Orda şey yapıyorlarmış…”
Öyle bir kahkaha attı ki sokak çınladı. Benimle alay edecek, sınıf arkadaşlarım gibi hafife alacak sandım.
Kırk yıllık ahbap gibi ellerini dizlerime vurdu.
“Biraz otur da konuşalım” dedi.
Bu çocuk, elinde tiner benimle konuşmak istiyordu. Ona karşı içimde bir sıcaklık oldu.Anlatacağı önemli şeyler olmalıydı.Annem, herkesten öğrenecek bir şeyler vardır derdi.Tinerci bir çocuğun bilgilerine de muhtaçtım demek…
“Baksana ben çok açım dostum biliyor musun? Sende beni doyuracak bir şeyler var mı?”
Gerçekten aç mıydı? Evet, açtı. Gözleri kapanacak gibiydi ve ayakta duracak gücü yoktu…
“Ama ben paramı o ev için…”
Lafımı bitirtmeden,
“O meseleyi karnımızı doyururken konuşuruz; oralar hakkında bilmediğin şeyler var.” dedi.
İçimi garip bir korku aldı. Bilmediğim ne olabilirdi?
Buz gibi üşümekten morarmış elleriyle ellerimi tuttu.
“Dostum, ne olur önce benim karnımı doyur!” dedi.
Bavulumda sakladığım kumbarayı çıkararak gülümsedim.
“Beni, en yakınındaki bakkala götür, sana ne istersen alırım. ” dedim. Sevinçle yerinden fırladı.
“Kardeş Allah mı çıkardı karşıma seni? ” dedi.
Birlikte mahallenin bakkalına gittik.Karnı öylesine açtı ki saldırırcasına bir sürü şey aldı bakkaldan.Ne gariptir, aldıkları şeyler kumbaramdaki param kadardı.
Bakkalın şaşkın bakışları arasında sokağa çıktık.
“Gel seni evime götüreyim. ” dedi.
Kimdi bu çocuk? Bir kumbara sayesinde iki erkek birbiriyle dost oluverir miydi? Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varsa eğer gerçekten, biriktirdiğim harçlıklarım sayesinde bayağı bir yıl hatır kazanmıştım.
Derken, kuş uçmaz kervan göçmez yollardan harabe gibi bir yere girdik. Burası ev falan değildi. Olsa olsa ne bileyim ne olurdu; ama bir ev olamayacağı kesindi.Duymuş gibi içimden geçenleri:
“Hoşuna gitmemiş olabilir; ama ben ve arkadaşlarım burada yaşıyoruz.” Dedi.
“Neden? Sizin eviniz yok mu?”
Uzun bir ahhh çekti. Başını kafa tutarcasına kaldırarak,
“Biz sokak çocuklarıyız. ” dedi.
“Ama hep böyle kalmayacağız tabii..”
Söyleyeceği kelimeler boğazında kaldı sandım. Büyük bir gürültüyle üç çocuk geldi yanımıza.
Açlardı çok. Aç ve kırgın…Sevmeye ve sevilmeye açlardı; kendilerini sokaklara emanet eden hiç tanımadıkları anne babalarına da çokça kırgın…
Açlıklarını bağırarak bastırmaya çalışıyorlardı. Kendilerini, bir tek midelerini doyurmakla meşgul ediyor; geri kalan tüm açlıklarını unutmaya çalışıyorlardı…
Ama sokaklarda buldukları yiyecek kabilinden şeyler de onları doyuramamış olacak; “ev” dedikleri bu kırık dökük yere aç ve yorgun bir şekilde geliyorlardı.
Halbuki her akşam annem beni en güzel yemekleriyle karşılardı. Azıcık üşümüşsem kombinin derecesini yükseltir, ben ısınana kadar yanımdan gitmezdi.
“Hadi, yemek zamanı…” diyerek omzuma vuran elle kendime geldim.
Sayıları çoktu; aldıklarımız onlara zor yeterdi. “Yok, dedim;ben aç değilim..”
“Olmaz öyle şey, çabuk gel şuraya ” dedi dostum.
“Bu süt kuzusunu nerden buldun?” diye sordu çocuklardan biri…
“O beni buldu; hem size ne canım. Yiyelim de şunları yatın bir an önce”
Cevap vermediler. Onların karnı açtı çünkü. Meraklanacak halleri mi vardı? Sessizce, bir çırpıda yediler bakkaldan yemek niyetine aldıklarımızı….
Yemeği bitirir bitirmez yaktıkları ateşin karşısında uykuya daldılar.
Onlar uyur uyumaz sevgili dostuma adını sordum.
“Bizim adımız yok ama arkadaşlar bana Ömer derler”. Dedi.
Kibar Ömermiş lakabı. İlginç, anneme uydurduğum yalan doğru çıkmış, gerçekten de Ömerlere gitmiştim…
“Ben ” dedi gözlerini çok uzaklara dikerek. “Bir yolunu bulup okuyacağım ve bu hayattan kurtaracağım kendimi”
Başımı öne eğdim. Sokakta yaşayan bir çocuktu; ama bana hayat dersi veriyordu işte…
“Bir gün meslek sahibi bir adam olucağım ve tertemiz bir kızla evleniceğim”
Tertemiz derken bir hayli vurgu yapmıştı…
“O evlerde kendini satan kadınların hepsi nasıl da kötü kokuyorlar. Yanımdan geçerken burnumu tıkıyorum”
“Neden öyle söylüyorsun?” dedim o kadınları korumak istercesine.
“Üzerlerine, yattıkları erkeklerin kokusu siniyor çünkü…”
Koku, biz erkekleri en çok etkileyen şeydi sanırım...
“Acınacak halleri var hepsinin de; ama ben bakire bir kızla evlenicem…”
“Bakire,” ne demek…
Gülümseyerek cevap verdi Ömer:
“Bakire, ömrü boyunca yalnızca seninle yatan demek…”
Anlamıştım şimdi…Güzel olan dokunulmamış olana dokunmaktı. El sürülmüş olan zaten güzelliğini kaybetmişti. O an, Ömer’e sımsıkı sarılasım geldi.
“Ömer,”dedim. “Peki ya ben hiç evlenemezsem?”
Sanki sokak çocuğu olan, geleceği olmayan bendim de Ömer beni teselli ediyordu.
“Bak oğlum aklını başına alır derslerine çok çalışırsan mutlaka iyi bir mesleğin olur.Mesleğin olunca da istediğin kızı alırsın zaten..”
Hayat böyleydi demek. Sabretmeden hiç birşey olamazdı.Sabretmeden ne erkek olduğumu ne de güçlü olduğumu ispatlayabilirdim.
Bu esnada soğuktan tir tir titriyordum. Ben, alışık değildim çünkü sokaklara.Ateşin başında sabahı çıkarmaya.
“Oğlum, bu böyle olmaz.Kalk seni evine götüreyim.”
Sevinçle kalktım yerimden. Yolda giderken Ömer’e sordum:
“Oğlum annemlere ne diyeceğim peki”
“Ömerlerde rahat uyuyamadım; Ömer de beni evime getirdi dersin. ”
Nihayet, bizim sokağa geldiğimizde içimi bir hüzün kapladı. Ömer’i burada, yine sokaklara emanet edecek ;bense evime,sıcacık yatağıma dönecektim.
Gözlerim dolu doluydu evimizin önüne vardığımızda. “Ömer, canım dostum” diyecek oldum. Büyük insanlar gibi gözlerini kıstı ve ellerini omzuma atarak:
“Benim annem hayat kadınıydı biliyor musun?” dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim. Böylesine güzel bir çocuk, bir gecelik rahatlama yüzünden bu hale gelmişti belki de. Kimilerinin bir gecelik keyfi, bir çocuğun bir ömürlük sancısı oluyordu ne garip.
“Ömer, seni çok seviyorum” dedim ve erkek olduğumu unutarak ağlayarak Ömer’e sarıldım.O da bana sarıldı.Ve aceleyle sokağımızın tenhalığında gözden kayboldu.
Ömer, sokakların ruhu, kalbi, apaydınlık yüzüydü.Ömer, her şeye rağmen geleceğe ümitle bakıyordu.O, büyük insandı.Beni büyük bir yanlıştan kurtarmış; bense Ona karşılık olarak kumbaramdakileri vermiştim.
O akşam, bavulumu ve kumbaramı orada, sokağı ev yapan o çocukların yanında unutmuştum. Bavulumda picama takımım vardı ve onlara ne de yakışırdı.Ancak, sokakta yatan hiçbir çocuk picama takımı giyemezdi;çünkü, picama sadece bizim gibi şımarık ve şükür nedir bilmeyen çocuklar içindi…
O günden sonra ne yaptımsa ilerde temiz bir kızla evlenmek için yaptım. İlerde bakire bir kızla evlenebilmek için katlandım her zorluğa.Ve o gece beni hayata bağlayan çocuğun kurtulması için Allah’a çokça yalvardım…
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre