Bir kızım, bir de eşim vardı. Yirmi beş yıldır kendisiyle evli olduğum.Sahi, evlilik neydi.Tanımı neydi?Bunu düşünür olmuştum niyeyse …
Evlilik, bir kadınla aynı evde yaşamaktı belki de.Aynı havludan silinmek, aynı gardroba kıyafetlerini asmak ve aynı yatakta yatmaktı.Bir günü ayrı geçirsen de bir geceyi beraber geçirmekti.Günün tüm yorgunluğunu eşinin yumuşacık vücuduyla atabilmekti.Onun dudaklarına değerek rahat bir nefes almaktı.
Evlilik, bir hayatı birlikte yaşamak da olabilirdi.Acısıyla tatlısıyla ne varsa beraber üstesinden gelmek, kazanılan zaferleri birlikte kutlamaktı.
Evlilik, ne bileyim neydi;ama son zamanlarda çok sıkıcı bir şeydi.İşyerinde çok yoğun ve stresli geçiyordu.Eve gelince , beni neşeyle karşılayan bir eş göresim geliyordu.Neşeli ve güzel giyimli,bakımlı bir eş arıyordu gözlerim.Evliliğimizin ilk yıllarındaki gibi.Ancak ne var ki o güler yüzlü, kendine bakan kadın gitmiş yerine odasında inzivaya çekilir gibi oturan ve hep aynı eşofmanını yatana kadar giyen bir kadın gelmişti.
Sormak istiyordum.Bu halin ne diye ama bir şeyler engel oluyordu işte. Ben de üzerimi çıkartıp yemek yemek için mutfağa gidiyordum.Ben üstümü çıkarana kadar eşim yemeğimi koymuş ve odasına gitmiş oluyordu.Sahi, neden bana eşlik etmiyor;benimle konuşmuyordu.Halbuki, eskiden olsa yemek yerken o gün başına ne geldiyse beni bıktırana kadar anlatırdı.Anlattıkları bitince merakla gözlerime bakar hadi sıra sende derdi.Aslında benim her günüm aynı geçerdi; ama onun hatırına anlatırdım ne yaptıysam.Ben anlatırken sanki ilk kez duymuş gibi hayretle beni dinlerdi.Onun bu haline bayılırdım.Ama içimde ne kadar sevinç varsa geceye saklardım.O anlardı…
Ama şimdi ne olduysa olmuş o canlı kadın gitmişti.Yerine kendini mabede kapayan bir rahibe gelmiş gibiydi.O odada ne vardı ve hiç konuşmadan bir kadın yatak odasında sıkılmadan nasıl dururdu.Merak konusuydu…
Ben yemek yerken Allah’tan kızım beni yalnız bırakmıyordu.Babacığım diyerek kucağıma sokuluyor ve beni az da olsa rahatlatıyordu.Annesinin yerine bana o gün neler yaptığını anlatıyor ve annesini taklid edercesine hadi sıra sende diyordu.Şimdi de sen anlat…Onun bu hali içimi daha da acıtıyordu.Bir oda ötede öylece oturan kadına karşı hasretim büyüyordu.
Gene de kızıma günümü anlatıyordum. Baba diyordu ben lafımı bitirince hadi şimdi bunları anneme de anlat.Elimden tutuyor ve beni annesine götürüyordu.O neşeli kadın beni soluk bir yüzle karşılıyordu odasında.Donuk donuk soruyordu yemeğini yedin mi diye.Senin yemekten başka işlerin de var, ne olur benimle biraz ilgilen demek istiyor ama cesaret edemiyordum…
Çalıştığım şirkete bir kadın gelmişti. Evliydi ve çocukları vardı. Bir proje vardı ve çizimi ikimize aitti.Bu sebepten, günün çoğunu birlikte geçirir olmuştuk.Sabahları birlikte çay içiyor; öğlenleri yemeğe beraber gidiyorduk.
Evliydi ve sıkça eşiyle telefonda konuşuyordu. Ona neler yaptığını anlatıyor; kimi zaman kendini naza çekiyordu.Ah bir bilsen ne çok yoruldum diyordu. Eşiyle konuşurken gözleri bir başka parlıyordu.Sesi daha da güzel çıkıyor, telefondaki insana can veriyordu.
İki çocuk annesiydi ve gün içinde yerli yersiz çocuklarından bahseder ;onları öve öve bitiremezdi.Sonradan öğrendim her kadın böyle yaparmış çocuklarından bahsederken.
Evli ve çocuklu olmasının yanında çok şık bir giyimi vardı.Evden hüzünle ayrıldığım günler onun giysilerinin rengiyle renk katmaya çalışıyordum günüme.Onunla konuşarak enerji topluyor , onun özenle seçtiği cümleleri dinlerken kulaklarımın pasın siliyordum.
Günler böylece geçiyordu.Eşim beni buz gibi karşılıyor ve beni aynı evin içinde o yokmuş gibi yaşamaya mahkum ediyordu.Ben de kızımla ilgileniyor olsam da eşime duyduğum kızgınlık her geçen gün biraz daha artıyordu.
İş yerinde patron biran önce çizimi tamamlamamızı istiyordu.Bu yüzden geç saatlere kadar iş arkadaşımla çalışıyorduk.İş arkadaşım en nihayetinde bir kadındı.Genç ve çok sevimli bir kadın.Zamanla onunla yalnız kalmak için fırsat kollar oldum.Kimse yokken onu izlemek,ona ufak şakalar yapmak ve projeyi tartışırken parmaklarına değmek (bilmeden yapıyor gibi) beni inanılmaz heyecanladırır olmuştu.
Genç bir adamdım ve bir kadının tenine değmeye nasıl da ihtiyacım vardı.Onun cilvelerini izlemeye, onunla içten geldiği gibi sohbet etmeye ve onunla yatmaya.
Aman Allahım!Kendisini arzuladığım kadın benim gibi evli barklı ve çocuk sahibi değil miydi?Hem, benim de kendisiyle rahatlayacağım bir eşim yok muydu? Ah ne olur eşim bana biraz gülseydi; bir geceliğine de olsa değişse ve bedenimi yine kendisine yöneltseydi…
Bu düşüncelerle eve gelmiştim yine.Kapıyı kızım açmıştı.Annen nerde yavrum dedim.İçerde hasta yatıyor dedi.Aceleyle yatak odasına koştum.Eşim, yine aynı eşofmanlar üzerinde sancılar içinde yatıyordu.Ceketimi çıkararak yatağa uzandım.Saçları yastığıma düşmüştü.Yavaşça tuttum ve kokladım saçlarını.Ah ne de güzel kokuyordu.Nasıl da özlemiştim bu kokuyu.Kolları açıktı;yavaşça kollarını tuttum.Buz gibiydi kolları.İçim merhametle doldu.Canım neyin var deyiverdim.Yavaşça bana döndü ve gözleri yaşlı sordu
“Beni seviyor musun hala “
Neye uğradığımı şaşırmıştım.Neden sormuştu bu soruyu.Hissetmiş olabilir miydi başka bir kadına nasıl arzu duyduğumu.Geceler boyu onun hayalini kurduğunu biliyor olabilir miydi?
Kıpkırmızı olmuştum.Annem kadınların altıncı hisleri çok kuvvetlidir derdi.Eğer eşim hissettiyse hissettiklerimi kim bilir ne kadar acı çekmişti.Ah, O acı çekmeyi hak etmiş miydi?
O esnada karımın gözlerinden bir damla yaş elime düştü.Bilerek o kadının parmağına değişim geldi aklıma.Karım hissetmişçesine yaptığımı,hatalarımı gözyaşlarıyla temizlemek istemişti.
Sevinçle, başımı kaldırdım ve eşimin dudaklarını öptüm.Eşim bana karşılık vermiyor;yalnızca benden korumak istiyordu kendini.Anlayınca bunu, öpmeyi kestim.Eşim gözlerinde tuhaf bir gülümseme bana bağırıyordu.”İğrenç şey ağzın ne kadar da pis kokuyor senin.Def ol yanımdan.”
Böyle diyerek banyoya koştu eşim.Kusuyordu lavobaya.Bense, onu izliyordum;arkamda meraklı gözlerle bizi izleyen kızım soruyordu.”Anne neyin var senin neden sürekli kusuyorsun.”
Eşim,sürekli kusuyordu ve benim haberim yoktu.Nihayet artık kusacak bir şey kalmayınca eşim bana baktı gözleri yaşlı.Bu haliyle yaramaz çocukları andırıyordu.
Eşim rahatlasın diye ellerinden tutup onu yatağa götürdüm.
“Hayırdır, neyin var” dedim.Hiçbir şey olmamış gibi sorusunu tekrarladı.”Beni gerçekten seviyor musun?”
“Evet” demeliydim ama diyemiyordum.Pis sapık erkekler gibi “Hadi yatalım” dedim.Muzipçe gözlerini bana çevirerek “Beni hastahaneye götürmeyecek misin?” dedi.
Hastahane mi?Kustu diye mi?Peki ama bu muzip gülümseme de neydi?Bu kadın bir şey mi ima etmek istiyordu;ama kahretsin anlamıyordum işte.Oldum olası kadınların dilinden anlamazdım.Kalas geldim,kalas gidecektim.
“Peki hadi hastahaneye gidelim” dedim.Neşeyle gözlerime baktı.Hastaneye gitmenin neşelenecek nesi vardı?
Nihayet hastaneye vardığımızda , eşim beni labaratuara götürdü.”Ne işimiz vardı labaratuarda.Onu sevip sevmediğimi hangi tahlil sonuçları söyleyebilirdi.Bu kadınlar hayatı bu kadar karmaşık kılıyordu?
Labaraturda bizi güleryüzlü bir teyze karşıladı.”Kızım tebrik ederim,sonuçların pozitif çıkmış;doktor arkadaşın bana öyle söyledi,”dedi.
O anda ne olup bittiğini ancak çözebildim. Eşimin haftalardır süren tuhaf davranışları, habire kusmaları demek bu yüzdendi.Aman Allahım ben de sanmıştım ki…
Şimdi ağlama sırası benimdi.Karşımda dünyanın en şeker kadını duruyordu.Haftalardır vücudunda öyle değişiklikler vardı ki bana anlatmadığı.Öyle hassas günler yaşamıştı ki bensiz geçirdiği.
Ah ben!Ah karıma bir kere bile sebebini sormayan ben.Ah, kendine ait olmayan bir güzele aldanan ben.Ah olmasa daha mı iyi olaydı bu ben…
Ben ağlarken elimin bir el sayesinde sımsıcak olduğunu anladım.Yumuşacık bir el ellerimi tutuyordu.”Ben her şeye rağmen seninim” diyordu.”Ben, hep senin kalacağım” diyordu.”Karnımda senden ve benden ibaret olan bir cenin taşıyorum” diyordu.
Demese de karım hiç birşey vücudu dile gelmiş diyordu ne gerekirse.Haftalardır ilk kez vücuduna baktım eşimin.Zayıflamış olsa da karın bölgesi güzelleşmişti.Öyle olmasa da bana öyle geldi.Çünkü her erkek kendi parçasını daha kollarına almadan severdi. Eşimi, daha benim olmadan sevdiğim gibi…
Ne demeliydim,ne sormalıydım eşime bilemedim.Soru sormayı en iyi o bilirdi zaten.”Sormayacak mısın hangi sonuçlar pozitifmiş diye?”
İşte gene sormuştu en güzel sorusunu; ama muzurluk bu ya kızdırmak istiyordum sevdiğim kadını.”Sormucam işte” dedim gülmemek için kendimi tutarak.
“Sormasan da sen ben söylerim;hamileymişim …”dedi.
Kollarımı kocaman açtım ve eşime sarıldım o an.Gülüyordu tatlı kadın;gülüyordu kıkır kıkır.
”Hamileymişim işte.Koca kafalı bırak beni!” diye bağıryordu.
Daha fazla bağırttırmamak için bıraktım eşimi yere.Oysa hala soruyordu.Ah bu kadınlar soruları hiç mi bitmezdi?
”Hala seviyor musun beni ”
O an hastaneyi yankılatırcasına bağırdım.”Seni seviyorum,seni çoooooooook”Elleriyle ağzımı kapadı.”Bu kadar yeterli” dedi.
O gece ve ondan sonraları eşimi hiç yalnız bırakmadım.Her ne zaman onu üzgün gördüm yanına gelip derdine dermanı oldum.Ve ne o kadını, ne de ona duyduğum arzuyu hiç kimseye anlatmadım…
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre