Yakın geçmişte, insanın 'hatada ısrar' etmesinin nelere mâl olduğunu tecrübe etme şansım oldu. Doğruluğundan adı gibi emin olsa da insan, bazen bazı şeyleri görmezden gelebiliyor, üstüne bi' şey örtüp yokmuşçasına davranmayı başarabiliyor... Vicdan azabı çekebiliyor bazen... Yaptığının farkında olmanın verdiği vicdan azabı çok çekilmez olsa da, üstündeki örtüyü almaya çekiniyor insan kapattığı gerçeklerin... Örttüğünden dolayı pişman olsa da, gizlediği şeylerin ortaya çıkmasından korkuyor, ne olursa olsun yine de çekip alamıyor gerçeklerin üstündeki bez parçasını!
Kalp kırabiliyor insan... Olması gerekenin olması rahatsız etse de, ahlakî normlar açısından doğruluğuna inandığı şeyler uğruna büyük fedakarlıklar yapabiliyor. Özür dilemesi gerekirken dileyemiyor, pişman olmasına rağmen dile getiremiyor...
Önündeki ahlak duvarını aşmanın nelere mâl olacağını düşünerek, sessizce oturuyor bir köşede... Yanına gelmesini istiyor duvarın diğer tarafındaki herkesin. Onu oraya götürmeye çalışanların yanında olmasını istiyor. Ama olmuyor işte... Onların da kendisine olan çağrısı dikkatini çekiyor bi' an. Nasıl ki kendisi o çağrılara kulak asmamak için kalp kırabiliyorsa, duvarın 'öte'sindekiler de onun çağrısını kulak ardı ediyor.
...ve işte sonuç: bazıları duvarın bir yanında, bazısı da diğer yanında...
Duvar mı? O hâlâ orada... Hep orada olacağı gerçeği gibi gözümüzün önünde, görünmez bir şekilde. Ama orada... Herkes birlikte olmak istiyor ama kimsenin diğer tarafa geçmeye meyyâli yok...
Bu yazıya 1 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre